ÖĞRETMENLER İÇİN

» Karne Görüşleri

» Konuşma Metinleri

» Ders Kesim Raporları

» Proje Konuları

» Performans Görevi Konuları

» Dilbilgisi Konuları

» Matematiği Sevdirmenin Yolları

» Okuma Alışkanlığı Kazandırma

» Eğitici Oyunlar

REHBERLİK ETKİNLİKLERİ

» 1.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 2.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 3.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 4.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 5.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 6.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 7.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 8.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

BİLİM VE TEKNOLOJİ

» Türk Bilim İnsanları

» Bilim İnsanları ve Çalışmaları

» Bilim İnsanları ve Buluşları

» İcatlar ve Buluşlar Tarihi

» Buluşlar ve Hikayeleri

» Önemli İcatlar

» İcatlar ve Mucitleri

» Türk Mucitler ve İcatları

» Türklerin Yaptığı İcatlar

» 20.Yüzyılın İcatları

» Yüzyılın Buluşları

TÜRKÇE

» Türk Dilleri Ailesi

» Türkçenin Tarihi Gelişimi

» Şiir Bilgisi

» 100 Temel Eser Listesi

» Anlatım Biçimleri

» Kitap Özetleri

» Noktalama İşaretleri

» Yazım Kuralları

» Kompozisyonun Tanımı-Çeşitleri

» Kompozisyon Nasıl Yazılır

» Kompozisyon Konuları

» Kompozisyon Örnekleri

EDEBİYAT

» Edebiyat

» Pratik Edebiyat Bilgileri

» Türk Edebiyatının Dönemleri

» Türk Edebiyatında Roman

» Türk Romanı Kronolojisi

» Türk Edebiyatı Roman Özetleri

» Dünya Edebiyatı Roman Özetleri

DENEYLER

» Vücudumuzla İlgili Deneyler

» Bitkilerle İlgili Deneyler

» Biyoloji Deneyleri

» Diğer Deneyler

MÜZİK

» Müzik Nedir

» Müziğin Tarihçesi

» Genel Müzik Bilgisi

» Müzik Terimleri Sözlüğü

» Türk Müziği Çalgıları

» Türk Halk Müziği

» Türk Sanat Müziği

» Yurdumuzun Ünlü Müzisyenleri

EĞİTİCİ BİLGİ

Kitap Özetleri2


John STEINBECK’in inci kitabının özeti:

Pedro;Salinas’ta, deniz kıyısında, saz evlerde yaşayan yoksul denizcilerden biridir. Evleneli çok olmamıştır. İlk çocukları maalesef tedavi edemedikleri bir hastalıktan dolayı ölür. Artık umutları ikinci çocukları olmuştur. Bir sabah bebeği bir akrep sokar. Pedro hızla davranır ve akrebi öldürür. O ve eşi bebeği alır ve şehirdeki doktora götürürler. Doktor zengin ve acımasız bir insandır ve paraları olmadığını bildiği için çifti başından savar.
Eve döndükten sonra Pedro, bambudan yapılmış kayığını alır ve inci avına çıkar. Kıyıdan açıldıktan sonra dalar ve dipten o güne kadar görülmüş en büyük incilerden birini çıkarır. Evine döner ve eşine gösterir. Bu inciyi satarak kazanacakları parayla bebeği tedavi ettireceklerini sonra onu okutup bu yaşamdan kurtulacaklarını planlarlar. O gün Pedro’nun kardeşi ve karısı da evlerine gelirler ve tavsiyelerde bulunurlar.
Büyük incinin haberi tüm şehre ulaşmıştır. Doktorun ise inciye sahip olup Salinas gibi bir taşra kentinden kurtulup Paris’e gitmeyi planlamaktadır. Ertesi gün doktor uşağıyla tedavi için Pedro’nun saz evine gelir. Bebek iki gündür iyi durumda olduğu için Pedro doktoru reddeder. Doktor ise çocuğa bir ilaç içirir ve çocuğun ateşlenebileceğini söyler. Dediği gibi bebek ateşlenir ve doktor o esnada yeniden gelir ve çocuğun ateşini geçirir. Doktorun asıl amacı Pedro’nun inciyi nereye sakladığını öğrenmektir. Gerçekten konuşurlarken Pedro’nun gözü inciyi gömdüğü yere kaçar ve doktor incinin yerini öğrenir. Gece uyurlarken birinin geldiğini hisseder ve boğuşurlar. Boğuşma esnasında Pedro adamı bıçakla öldürür. Hırsızlar ayrıca yangın çıkartmıştır ve bazı saz evler yanmıştır. Pedro ve eşi kaçamaya karar verirler ama kayıklarının da delindiğini görürler. Pedro’nun karısı ona devamlı bu incinin uğursuz olduğunu ve ondan kurtulmaları gerektiğini söylemektedir. Yürüyerek kaçmaya karar verirler.
Yürüyüş esnasında kayalık bir arazide mola verirler. Dinlenirlerken yoldan birilerinin geçtiğini farkederler. Sessizce dinlerler ve bunların peşlerine düşen kelle avcıları olduklarını anlarlar. Artık arazide daha dikkatli olmaları gerekmektedir. Gece olunca bir kaya kovuğuna yerleşirler. Kelle avcıları ise elli metre ileride su başında yatmaktadır. Pedro adamları öldürmek için harekete geçer. Yaklaştığı esnada bebeğin ağladığını duyar. Avcılar da duymuştur ve bunu bir kurdun sesi sanmışlardır. Zarar vermesin diye sesin geldiği yöne nişan alırlar ve ateş ederler.
Ertesi sabah köylüler Pedro ve eşinin köye döndüklerini görürler. Yanlarında bebekleri yoktur. Pedro’nun karısının elinde kanlı bir şal durmaktadır. Köylüler bebeğin öldüğünü anlarlar. Pedro ve karısı deniz kıyısına giderler ve onlara devamlı uğursuzluk getirmiş olan bu inciyi denize,geldiği yere geri gönderirler.
3.KİTABIN ANA FİKRİ:
Yoksul ve cahil insanlar yaşamın kendileri için hazırladığı yaşam çizgisinin dışına çıkamazlar.
4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE SAHIŞLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Bebeğin akrep tarafından sokulması büyük talihsizliktir. Pedro’nun çevresindekilerin inciyi ele geçirmek her türlü yola başvurmaları insanların para için herşeyi yapabileceği gerçeğini yansıtır.
ŞAHISLAR:
Pedro : Dürüst,fakir,devamlı ezilmiş ama umutlarını hala kaybetmemiş biridir. Ailesini düşkündür ve onlar için kendisini tehlikeye atmaktan kaçınmaz.
Pedro’nun Eşi: Fedakar bir kadındır. Romanda kocası bir kez ona vurur. Ama bundan dolayı gücenmez. İncinin uğursuz olduğuna inamakta ve ondan kurtulmaları gerektiğine inanmaktadır.
Doktor : İnsanları küçümseyen, paraya düşkün ve para için her türlü kötülüğü yapmaya hazır olan biridir.
5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Kitabı okumadan önce yazarı tanıyordum ve bazı eserlerini okumuştum. Yazar bilindik üslubu dışına çıkmayarak yoksul ve sıradan insanları konu ediniyor. Olay örgüsü ve insanların iç yüzünün para karşısında ortaya çıkması yaşamın üzücü gerçeklerindendir. Eserin okunmasının insana birçok şey kazandırdığı inancındayım.




SEFİLLER

KİTABIN ADI : SEFİLLER
KİTABIN YAZARI : VICTOR HUGO
YAYINEVİ : VARLIK YAYINLARI
BASIM YILI : 1992
KİTABIN KONUSU
Bu romanda Jean Valjean adlı bir köylünün, 19. yy.’un ilk 30 yılındaki serüvenleri anlatılır.Valjean aç ailesini doyurmak için ekmek çaldığından bir kadırgada kürek çekmeye mahkum edilmiştir.
ESERİN ÖZETİ
Birkaç kez kaçma girişiminde bulunduğundan mahkumiyet süresi 19 seneye çıkarılır 1815’de serbest bırakılır. Valjean Güney Fransa’da D kasabasına gider. Bir kürek mahkumu olduğundan kimse onu barındırmak istemez. Sonunda yaşlı ve çok iyi bir insan olan kasabanın piskoposu onu yanına alır ve ona çok iyi davranır. Valjean onun bu konuk severliğine piskoposun yemek takımlarını çalmakla karşılık verir. Polis kısa bir süre sonra Valjean’I yakalar ve piskoposa getirir piskopos Valjean’I hayrete düşürürcesine, yemek takımını Valjean’a hediye verdiğini söyler. Valjean’ın karşılaştığı bu durum onu derinden etkiler. Ondan sonra piskoposun güvenine layık olmaya mümkün olduğu kadar erdemli ve dürüst bir hayat sürmeye söz verir.
Valjean yıllar sonra takma bir adla Kuzey Fransa’da mücevherat üreticisi olarak devam ediyordur. Üretimde bir iki basit gelişme gerçekleştiğinden şimdi varlıklı bir insandır. Kasaba halkının güvenini kazanmış ve hatta belediye başkanı bile seçilmiştir. Kasabanın müfettişiJavert, tam bir dedektiftir ve amirinin kişiliğinden şüphe eder. Onu tam yakalattıracağı sırada adının Valjean olduğu bir diğer insanın başka bir suçtan yakalandığını ve tekrar kadırgaya gönderileceği haberini alır. Çok mahçup duruma düşen polis müfettişi belediye başkabıbdan özür diler, onun hakkında şüphelere düştüğünü anlatır. Valjean kendi adını taşıyan suçsuz bir insanın acı çekmesinden ötürü vicdan azabı duyar. Kahramanca bir hareketle mahkemeye gider, kendisini tanıtır ve kendi isteğiyle kürek mahkumluğuna döner. Birkaç yıl sonra tekrar kaçar ve kuzeye gider. Üretici olarak iş yaptığı yılların karşılığı olan parayı buraya gömmüştür. Para onu rahatça geçindirebilecek ve çevresinede yardım etmesine de imkan verecektir. İlk işi Cosetta adında bir kızı aramak olur. Kız bir zamanlar yanında çalışan Fantina’nın kızıdır. Fantina kızına bakmak için fahişelik yapmıştır. Fantina artık ölmüştür ve onu yetiştiren üvey anne ve babası ona kötü muamele etmektedir. Valjean onu evlatlık alır ve ona derin bir sevgiyle bakmaya başlar. Beraberce Parise giderler. Valjean bir rahibe manastırında bahçıvan olarak çalışmaya başlar ve Cosette da manastırın okuluna gider.
Cosetta büyüyünce Parisli bir öğrenci olan marius Pontmercy adında bir genç onunla ilgilenir. Cosette ve Marius, Paris’in Luxenburg Gardens adındaki parkında tanışırlar ve Valjean’ın kendisini ve Cosette’yi gizli tutmasına rağmen gizliden gizliye mektuplaşırlar.
Olaylar, ülkedeki iç huzursuzluklar sırasında doruğa ulaşır. Sosyalistler 1832’de, Paris’te hanedanlığa karşı başarısız kalan bir baş kaldırma hareketine girişirler Marius ve arkadaşları bu isyanda yer alırlar ve sosyal adalete bağlılığından ötürü kim olduğunun meydana çıkmasına bile aldırış etmeyen Valjean da isyana katılır. Sokak çatışmalarının ortasında eski düşman Javert ile karşılaşırlar. Onun bütün hayatı şimdi ellerindedir.Gerçi bir tek kurşun Javert’I ortadan kaldıracaksa da Valjean Jvert’ı serbest bırakır. Valjean’ın bu davranışı Javert’in, kesin meşruiyet ve hukuka dayanan ahlaki dünyasını alt üst eder. Hayatında ilk defa olarak bir mahkumun kanuna saygı duyan bir vatandaştan daha iyi bir insan olacağını düşünür ve kendini öldürür.
Bu arada barikatlar ardına çekilen isyancılar çevrilir. Karşı tarafın kuvvetleri daha fazladır. Çarpışmalar sırasında Marius ağır yaralanır. Valjean Marius’u, sırtında taşıyarak yer altındaki lağım kanallarına götürür. Burası hoş bir yer olmasa da, çatışma alanından uzaktır. Kendisini tamamen kaybetmiş ve hemen hemen ölü olan Marius, büyükbabasının evine getirilir. Marius hayatını kimin kurtardığını bilmemektedir.
Valjean, Cosette ile Marius arasına girmemeye karar verir. Cosette’nin Marius’u sevdiğini ve onunla evlenmek istediğini anlar. Cosette’ye büyük miktarda para verdikten sonra inzivaya çekilir. Marius önceleri bunu kabul eder fakat hayatını kurtaranın Valjean olduğunu öğrenince Cosette ile birlikte son bir defa görmek için ihtiyar adamın yatak ucuna giderler. Valjean ölüm yatağında, seneler önce, evliya gibi biri olan psikopozun inanılmaz bir jestle kendisine hediye ettiği ve böylece Valjean’ın ruhunu kazandığı gümüş şamdanlığı Cosette’ye hediye eder.
ANAFİKRİ
Kendisine her zaman kötü davranılan bir mahkumun, kendisine iyi davranan biriyle
beraber olduğu zaman kişiliğinin ve davranışlarının iyiye doğru gidişatı gözlenmiştir.
KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ
JEAN VALJEAN: Romanın kahramanı. Önceleri basit, çalışkan bir köylüyken sonradan bir mahkum olarak hayata küskünlük duyar.
JAVERT: Hiç bir zaman satın alınamayacak kadar namuslu bir polis memuru.
MARIUS PONTMERCY: Albayın oğlu. Kendisini babasının anısına adıyan bir genç.
COSETTE: Fantine’nin kızı, Valjean’ın evlatlığı. Sevimli bir kız.
FANTINE: Karakteri bakımından iyi bir kız ise de şartlar onu bir fahişe olmaya zorlar.
KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER
Eserde tarihsel olaylar, kişilik çözümlemeleri, siyasal düşünceler, insanlar arasındaki günlük ve basit ilişkiler iç içe ve büyük bir ustalıkla anlatılmıştır.


Çocuk Kalbi

KİTABIN ADI : Çocuk Kalbi
KİTABIN YAZARI : Edmondo De Amicis
KİTABIN ANA DÜŞÜNCESİ
Etrafındaki öğrenci arkadaşlarına göre maddi bakımdan iyi durumda olan ve ailesi tarafından ilgi gören çocuğun bu ilgiye fazla layık olamaması.
Bu ana düşünce çocuğa doğrudan verilmemiştir. Hikayenin sonunda ana düşünce daha net verilmiştir.
Bu kitap bir çocuğun ailesine saygılı davranması gerektiğini,arkadaşlarına iyi davranmasını gerektiğini göstermiştir. Yardımlaşmanın önemi belirtilmiş ve önyargılı davranmamamız gerektiği belirtilmiştir
KİTABIN ÖZETİ
İtalya da bir mahalle okulunda 3.sınıfa yeni başlayan Enrico yeni öğretmeniyle tanışınca ilk başta hoşlanmaz. Eski öğretmeninin o güler yüzünü hatırladıkça üzülür fakat daha sonra yeni öğretmeninden hoşlanmaya başlar. Birgün Robetti adında bir çocuk okula giderken bir çocuğun atlı tramvay yolunda düştüğünü görür. Çocuğu kurtarırken kendi ayağı atlı tramvayın altında kalır. Bunu gören Enrico üzülür.
Başka bir gün Enriconun sınıfına Calabriali bir öğrenci gelir. Öğretmen sınıfla kaynaşmasını sağlar.Uzaktan gelen bu öğrenciye iyi davranılmasını ister. Yine günün birinde annesi ve kız kardeşi ile yoksul bir kadına çamaşır götüren Enrico kapıyı açan kadını görür ve içeride sınıf arkadaşını görür. Babası olmayan crossi bütün zorluklara rağmen karanlık odada dersini yapmaya çalışır. Bu duruma üzülen Enriconun annesi para yardımında bulunur. Kitabın sonlarına doğru Enrico annesine saygısızlık yapar.Bu olaya üzülen anne ve babası Enricoya nasihatlarda bulunur.
KİTABIN KONUSU
Kitabın konusu İtalya da bir mahalle okulunda 3.sınıfı okuyan bir öğrencinin yazdığı bir yıllık okul hikayesidir.
Konu ilgi çekici bir biçimde sunulmamıştır. Konusu olsun,içeriği olsun eğitici ve düşündürücü bir kitaptır.

 

KAŞAĞI

KİTABIN ADI : KAŞAĞI
KİTABIN YAZARI : ÖMER SEYFETTİN
YAYIN EVİ VE ADRESİ : ŞAFAK YAYIN EVİ İSTANBUL
BASIM YILI :1997
Kitabın Konusu
Kardeşine iftira atıp, onun ölümünden sonra vicdan azabıyla yanıp tutuşan bir çocuğun dramı anlatılmaktadır.
Kitabın Özeti
Annesi, İstanbul’a gittiği için kendisinden bir yaş küçük olan kardeşi Hasan’la artık Dadaruh’un yanından hiç ayrılmaz. Bu, babasının seyisi, yaşlı bir adamdır. En sevdikleri şey atlardır. Dadaruh’la birlikte onları suya götürmek, çıplak sırtlarına binmek, onlar için çok zevklidir.Torbalara arpa koymak, yemliklere ot doldurmak, gübreleri kaldırmak eğlenceli bir oyundan daha çok hoşlarına gider. Dadaruh eline kaşağıyı alıp işe başladı mı, tıkı… tık… tıkı… tık… tıpkı bir saat gibi… yerinde duramaz, bunu gören küçük çocuk ben de yapacağım! diye tutturur.
O vakit Dadaruh, onu Tosun’un sırtına koyar, eline kaşağıyı verir,
- Hadi yap! Der.
Bu demir gereci hayvanın üstüne sürter, ama o uyumlu tıkırtıyı çıkaramazdı.
Her sabah ahıra gelir gelmez,
- Dadaruh, tımarı ben yapacağım, der.Ama adam izin vermez ancak boyu at kadar olunca yapabileceğini söyler.Boyu atın karnına bile varmıyordu. Oysa en keyifli, en eğlenceli şey buydu. Sanki kaşağının düzenli tıkırtısı Tosun’un hoşuna gidiyor, kulaklarını kısıyor, kuyruğunu kocaman bir püskül gibi sallıyordu. Tam tımar biteceğine yakın huysuzlanır, o zaman Dadaruh, “Höyt..” diye sağrısına bir tokat indirir, sonra öteki atları tımara başlardı.Bir gün yalnız başına kalır. Hasan’la Dadaruh dere kenarına inmişlerdi. İçimde bir tımar etmek hırsı uyanır. Kaşağıyı arar, bulamaz. Annesinin bir hafta önce İstanbul’dan gönderdiği armağanlar içinden çıkan fakfon kaşağı, pırıl pırıl parlıyordu. Hemen alıp,
Tosun’un yanına koşar, karnına sürtmek ister fakat rahat durmaz.
- Sanırım acıtıyor? Diye düşünür.
Gümüş gibi parlayan bu güzel kaşağının dişlerine bakar. Çok keskin, çok sivridir. Biraz köreltmek için duvarın taşlarına sürtmeye başlar. Dişleri bozulunca yeniden dener. Gene atların hiçbiri durmaz ve kızar. Öfkesini sanki kaşağıdan çıkarmak ister. On adım ilerdeki çeşmeye koşar. Kaşağıyı yalağın taşına koyup yerden kaldırabildiği en ağır bir taş bularak üstüne hızlı hızlı indirmeye başlar. İstanbul’dan gelen, üstelik Dadaruh’un kullanmaya kıyamadığı bu güzel kaşağıyı ezip, parçalar. Sonra yalağın içine atar. Babası çeşmeye bakarken, yalağın içinde kırılmış kaşağıyı görür; Dadaruh’a yanına çağırınca çok korkar. Dadaruh şaşırır, kırılmış kaşağı ortaya çıkınca, babası bunu kimin yaptığını sorar.Dadaruh,
- Bilmiyorum, der.
Babasının gözleri ona döner, daha bir şey sormadan, çocuk kaşağıyı kardeşi Hasan’ın kırdığını söyler. “Dadaruh uyurken odaya girdi. Sandıktan aldı. Sonra yalağın taşında ezdi” der.
Babası Hasan’I çağırır.
-Bu kaşağıyı niye kırdın?diye sorar.
Hasan, Dadaruh’un elinde duran alete şaşkın şaşkın baktıp, sarı saçlı başını sarsarak,
- Ben kırmadım, der.
- Doğru söyle, darılmayacağım. Yalan çok kötüdür, der babası. Hasan inkârda direnir. Baba öfkelenir. Üzerine yürür “Utanmaz yalancı” diye yüzüne bir tokat indirir.
- Götür bunu eve; sakın bunu bir daha buraya sokma. Hep Pervin’le otursun! diye haykırır.
Artık ahırda hep yalnız oynar. Hasan eve hapsedilir. Annesi geldikten sonra da bağışlanmaz.Annesi onun iftira atabileceğine hiç ihtimal vermez.
Ertesi yıl anne, yazın gene İstanbul’a gider.Hasan’a ahır hâlâ yasaktır. Bir gün birdenbire hastalandı. Doktor “Kuşpalazı” der. Babası yatağın başucundan hiç ayrılmaz.Hizmetçi kardeşinin öleceğini söyler ve çocuk ağlamaya başlar.Gece uyuyamaz, uykuya dalar dalmaz Hasan’ın hayali gözünün önüne gelir “İftiracı! İftiracı!” diye karşısında ağlar.Pervin’i uyandırır. Hasan’ın yanına gitmek istediğini ve babasına bir şey söylemek istediğini söyler.Yarın söylersin, der.Sabaha kadar gene gözlerini kapayamaz. Hava henüz ağarırken Pervin’i uyandırır.Ama zavallı suçsuz kardeşi, o gece ölmüştür.
Kitabın Ana Fikri
Yalan söylemek kötü bir alışkanlıktır.
Kitaptaki Olayların ve Şahısların Değerlendirilmesi
Büyük çocuk : Hasan’ın abisidir.babasından çok korkar.Atları çok sever.
Hasan : Küçük kardeştir.O da babasından çok korkar ve atları çok sever.Geçirdiği hastalık ölümüne sebep olur.
Dadaruh : Evin seyisidir. Bütün zamanını atlarla geçirmekyen çok zevk alır.İki çocuğu da çok sever.
Pervin : Evin hizmetçisidir. Çok yumuşak kalplidir ve herşeyi açıkça söyler.Bir o kadar da sulugözdür.
Baba : Çocuklarının üzerinde büyük bir otorite sahibidir. Çocukları onu çok sever ama ondan çok korkarlar.
Kitap Hakkında Şahsi Görüşler
Yazar olayları ve yer betimlemelerini çok güzel ve yerinde yapmıştır.Akıcılığı sağlamış, okuyucuyu sıkmadan akıcı bir şekilde okuyabilmesi için bütün imkan ve kabiliyetlerini sergilemiştir.
Yazar Hakkında Bilgi: Ömer Seyfettin, yazı ve öyküleriyle dilde sadeleşme hareketinin öncülüğünü yaparak yeni bir edebiyat akımının oluşumunu sağlayıp, Türk öykücülüğünde kısa öykü türünün dil, anlatım tekniği ile tematik yönden ilk özgün örneklerini vermiştir. Aynı zamanda ulusal edebiyat akımını başlatan yazarlardan olan Ömer Seyfettin 28 Şubat 1884′te Gönen’de doğdu. Öğrenimine, dört yaşında iken, Gönen Mahalle Mektebi’nde başladı. Ailesiyle birlikte İstanbul’a gelince (1892), ilköğrenimini özel bir okul olan Aksaray’daki Mekteb-i Osmani’da sürdürdü. Babasının isteği üzerine, Eyüp baytar Rüştiyesi’nin subay çocuklarına özgü bölümüne yatılı olarak yazıldı (1893). Buradaki eğitiminden sonra (1896), Edirne Askeri İdadisi’ni (1900) ve İstanbul Mekteb-i Harbiye’yi bitirdi. 22 Ağustos 1903′te piyade teğmeni rütbesiyle mezun oldu. Ziya Gökalp ve arkadaşlarının çıkardıkları “Genç Kalemler” dergisinin kadrosuna katıldı. Balkan Savaşı’nın başlaması üzerine, yeniden orduya çağrıldı (14 Eylül 1914). Kısa bir süre “Türk Sözü” dergisinin başyazarlığını yaptı. lan Calibe Hanım’la evlendi (1915). Eylül 1918′de eşinden ayrıldı. 6 mart 1920′de kaldırıldığı Haydarpaşa Hastanesi’nde şeker hastalığından öldü. Kadıköy Kuşdili’ndeki Mahmut Baba Türbesi mezarlığına gömüldü. 1939′da, kemikleri Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki Asri Mezarlık’a taşındı.
Eserleri
Romanları
Yaşadığı yıllarda yayınlanan üç romanı ( Ashab-ı Kehfimiz, Efruz Bey, Yalnız Efe, 1919) onun bu alanda yarım kalmış denemeleri olarak sayılır.
“Fantezi roman” olarak nitelendirilen Efruz Bey; 1908′den Mütareke yıllarına kadarki süreci, aydın kişilerin eleştirisi ekseninde yansıtır. Dönemin aydın hastalıklarını, siyasi akımların yanlış yönsemelerini toplumsal eleştiri bağlamında, yeni bir roman tekniğiyle verir.
Yarın kalan romanı Yalnız Efe, destansı bir nitelik taşır. Konusunu bir halk menkıbesinden almıştır. Dönemin toplumsal ortamında, yapılan haksızlıklara başkaldırarak silahlanıp dağa çıkan -kız kahraman- Yalnız Efe’nin kişiliğinde Türk halkanın direnme gücünü göstermeye çalışmıştır.
Yapıtları
Öykü : Harem, (u.ö.), 1918; Yüksek Ökçeler, (ö.s.), 1923; Gizli Mabet, (ö.s.), 1923; Bahar ve Kelebekler, (ö.s.), 1927.
Bütün Eserleri, temalarına göre bir araya getirilen basım: Efruz Bey, 1970; kahramanlar, 1970; bomba, 1970; Harem, 1970; Yüksek Ökçeler, 1970; Yüzakı, 1970; Yalnız Efe, 1970; Falaka, 1970; Aşk Dalgası, 1970; Beyaz Lale, 1970; Gizli Mabet, 1970.

 

Sergüzeşt

KİTABIN ADI : Sergüzeşt
YAZARI : Samipaşazade Sezai
YAYIN EVİ ADRESİ : Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları/Ankara
BASIM YILI : 1984
KİTABIN KONUSU
Romanın konusu bir esir kızın hayatını,çektiği acıları anlatmaktadır.
KİTABIN ÖZETİ
Dilber yaşadığı hayattan kurtulmak için evinden kaçar.Bir tüccarın eline düşer ve tüccar kızı esir pazarında memura satar.Memur ailesi de kendilerine yük olduğu gerekçesiyle esirciye satarlar. Esirci Dilber’in güzelliğini keşfedip besler ve yüksek bir fiyata oğlu için uygun gören bir hanımefendiye satar.
Hanımefendinin oğlu Celal Bey Avrupa görmüş ressamdır. Kızdan hoşlandığı ve de onun esiri olduğundan, sık sık çeşitli kıyafetlere sokarak, ustasından öğrendiği şekilde tasvirlerini yapmaya başlar. Bütün bunlar kıza zulüm gibi gelir, dayanamayıp ağlamaya başlar. Celal Bey Dilberle evlenmek ister ancak işin içine aile bağları girer.Bunun farkına varan annesi Dilber’i esirciye sattırır. Celal bunu duyduğu zaman yataklara düşer ve bir daha kendine gelemez. Annesi yaptığı yanlışın farkına varır fakat artık çok geçtir.
Bu arada Dilber Mısırlı bir tüccara satılmıştır. Saray gibi bir yerin harem bölümünde diğer kızlarla yaşamaya başlamıştır. Haremağası Cevher Ağa’da Dilber’i kızı gibi sevmiştir. İstanbul’a göndermeyi istemektedir. Dilber’i kaçırmak için dışarıdan merdiven dayayarak Dilber’i indirir. Ama kendisi ihtiyar olduğundan ve heyecanın da etkisiyle düşer ve ölür.Ne yapacağını şaşıran esir kız, çaresizlik içinde kendisini Nil nehrine atar ve hayatına son verir.
KİTABIN ANA FİKRİ
Hiçbir zaman intiharı son çare olarak görmemeliyiz.Adaletin elbet birgün tecelli edeceğini unutmamalıyız.
KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Soylu ve zengin bir aile çocuğunun esir bir kıza sırılsıklam aşık olması gibi okuyucuyu meraklandıran ilginç olaylar vardır. Romandaki bazı şahıslar şunlardır:
Dilber : Çok gururlu ve sakin bir kızdır.Onu gören herkes aşık olmaktadır fakat esir olmasından dolayı evlenmesi mümkün olmamaktadır. Kurtuluşu intihar etmekte bulmuştur. Günümüzde böyle insanların eşya yerine konması bir insanlık ayıbı sayılmaktadır.
Celal Bey : Namuslu iyi terbiye görmüş ve iyi bir eğitim almış, soylu bir ailenin çocuğudur.Dilber’in satılmasından sonra akli dengesini yitirmiştir.
Cevher Ağa : Yardımsever ve çok babacan bir insandır. Dilber’i kızı gibi sevmiştir. Onu esir hayatından kurtarmak istemiştir fakat ömrü buna yetmemiştir.
KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER
Eserde tutsak bir kızın başından geçenler anlatılmış, dönemin toplumsal sorununa gerçekçi bir yaklaşımla değinilmiştir. Bunun yanında, konuşmaların sadeliği, günlük dile uygunluğu ile de dikkati çekmektedir. Okuyucuyu meraklandırarak kitabın okunmasını sağlamaktadır.
KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ
Samipaşazade Sezai, Türk yazar (İstanbul 1860-1936). Paris’e kaçarak jöntürk hareketine katıldı ve örgütçe yayımlanan Şura-yı Ümmette başyazarlık yaptı(1901-1908). Madrid’de elçi olarak bulundu(1909-1914). Sergüzeşt(1889) adlı romanı Türk edebiyatının ilk gerçekçi romanı olarak kabul edilir.




Kitabın Özeti : Yöneticiler ve yönetici adayları için, akademik seviyede hazırlanmış mükemmel bir yönetim el kitabı.
1-Yönetimle ilgili yüzyıllara uzanan bir bilgi birikimin varlığı, bu varlığı kullanırken gerekli olan yetenek, yeryüzünde pek çok insanın yöneticilik yaparak geçimini sağlaması, yönetimin hem bilim ve sanat, hem de bir meslek olduğunu ortaya koyuyor.
İnsanlar vardır, bilgiye sahiptirler; fakat beceremezler. İnsanlar vardır, becerirler, fakat bilgileri noksandır. İdeal olanı hem bilmek hem de becermektir.
Siz de bilgi ve becerilerinizi yoklayın. Noksan olan birşeyler mi var? Mutlaka tamamlamalısınız.
Yönetici misiniz?… Öyleyse kim olduğunuzu ve öneminizi bilin!
Siz, yönettiğiniz kimselerin beynisiniz. Onun bütün unsurları size bağlıdır. Sizde meydana gelebilecek bir arıza, sistemi felce uğratabilir. Bu nedenle kim olduğunuzu ve öneminizi unutmadan görevinizi yerine getirmelisiniz.
Bir yönetici sosyal bilimlere vakıf olmalıdır. Çünkü sosyal bilimlerin yönetime kaydadeğer katkıları vardır.
Psikolojiden ferdi, sosyolojiden grup, tarihten tecrübe, antropolojiden kültür, ekonomiden büyüme, ekolojiden uyum felsefeden ise kural bakış açılarını alan yönetimin, bunlardan yoksun kaldığı zaman hareket edemeyecek kadar dar bir alana sıkışacağı açıktır.
Buradan çıkan mesaj şudur: Yönetmeye talip olan, merdivenin basamaklarını tırmanmak istiyorsa, bütün sosyal bilimlerden genel manada haberdar olmak ve gerektiğinde onlara da müracaat etmek zorundadır.
2-Yönetim geçici ve anlık değildir. Bir yerde başlayıp bir yerde bitmez ve hep devam eder. Birbirini tamamlayan faaliyetler ve davranışlar dizisidir. Fonksiyonlarıyla yaşar.
İnsanlar ve örgütler var oldukça, yönetim de var olacaktır. Yönetim, insanlar ve örgütlerle birlikte yaşamaya devam eder. Çünkü o, fonksiyonları ölçüsünde bir süreçtir.
Yönetim fonksiyonları da ihmal edilmemelidir.
Yönetimin fonksiyonları şunlardır:
Planlama, örgütleme, yön verme, koordinasyon, kontrol, karar verme, motivasyon, yenilik yapma. Yönetimin fonksiyonları ihmale gelmez.
Bir örgütün daha verimli ve etkin hale getirilememesi yönetimle ilgili bir meseledir. Yönetici örgütü verimli hale getirmek için mevcut kaynaklarla en fazla ürünü elde etmesini bilmelidir.
Bir örgütün üç temel kaynağı vardır. Fiziki kaynaklar, mali kaynaklar ve insan kaynakları. Bu üç kaynağın da verimlilik üzerinde etkileri vardır. Yönetici bu üç kaynağı en iyi şekilde kullanabilmelidir ki verimliliği en üst düzeyde elde etsin.
3-Liderlik, yönetimin başarısı için gerekli bir unsurdur. Liderlikle buluşamayan bir yöneticilik, başarıyı simgeleyen madalyonu çok zor kazanır. Liderlik bağı, kişiler üzerinde güç sahibi olmayı değil onları etkilemeyi hatırlatır.
Hiç kimse piyon olarak doğmaz. Her insanda liderlik potansiyeli vardır.
Önemli olan bu potansiyeli ortaya çıkarmak, işlemek ve kullanılacak duruma getirmektedir.
‘Yöneteceğim’ diyorsanız. ‘Liderim’ de diyebilmelisiniz. Çünkü yöneticiler aynı zamanda liderin niteliklerine sahip olur ve onların yaptıklarını yapabilirse, ilerlemeye devam ederler.
4- Lider yönetici fiziki ve kişilik özellikleri yönüyle izleyicilerden farklıdır.
Üzerinde en çok durulan özellikler şunlardır:
Yaş, boy, cinsiyet, yakışıklılık, güzellik, olgunluk, başkalarına güven verme, kendine güven duyma, güzel konuşma, samimiyet, doğruluk, zeka, bilgi, kişiler arası ilişki kurma yeteneği, ileriyi görebilme, inisiyatif sahibi olma, hissi olgunluk, kararlılık, açıksözlülük, dürüstlük… Lider yönetici yetiştirirken, bu özelliklere yönettiği insanlardan daha fazla sahip olur.
Üretken olan Lider yöneticinin özellikleri şunlardır:
a-Direktifçi: Yetkindir ve kişilik gücüne sahiptir, sert ama adildir. Hareketlendirici ve zorlayıcıdır, kararları kendisi verir. Elemanlarıyla mesafelidir. Ödüllendirir. Göreve yönelik davranır. Çatışmaları doğrudan kendisi göğüsler.
b-İşbirlikçi: Grup kabulünü ister. Danışmacıdır. Destekleyicidir. Ekip oluşturucudur. Kararlarda mutabakat sağlar. Elemanlarıyla yakındır. Grup başarısına katılarak kontrol eder. çatışmalar çözülürken görüşler birleştirilir. Hedeflere ulaşmak için işbirliği arar.
c-Arkadaşça: Eşitlik taraftarıdır, meslektaşlarının kabulüne önem verir. Birleştiricidir. Liderliği paylaşmadan yanadır. Etkili kararları kabul eder. Karşılıklı saygıdan yanadır. Ekip başarısı için kişisel sorumluluk ister. Çatışmaları üretken tartışmalarla çözmek ister.
Çalışacak saha, yeteneğine uygun olduktan sonra, lider yönetici tahammülü sayesinde karşısına çıkan bütün engelleri bertaraf eder ve başarılı olur. Lider yönetici dayanıklı, engel ve zorlukların kıymetini bilen, cesur kişidir.
Yöneticinin dikkat etmesi gereken unsurlar vardır. Bunlara dikkati ölçüsünde yöneticiliği hem devam eder hem de başarılı olur.
a-Yönetici kendi üstleriyle uyum içinde çalışmayı bilmelidir.
b-Yönetici meslektaşlarıyla uyum içinde çalışmayı bilmelidir.
c-Yönetici astlarıyla da uyum içinde olmalıdır. Çünkü yönetici astlarla iş görüşür. Yöneticinin başarısı onların bekleneni vermesine bağlıdır.
d-Yönetici, yapılan işi en az kendi astları kadar iyi bilmelidir ki işlerde meydana gelen alışkanlıkların düzeltilmesinde etkili olabilsin.
e-Yönetici kendini aşabilen insan olmalıdır. Problemler yöneticiden kaynaklanmamalıdır. Yönetici otoritesini iyi kullanmalıdır. Ancak otorite sahibi olmak başarılı olmak için yeterli değildir.
5-Etkili lider, yönetici, hoşlanmasa bile, otoriteyi örgütsel hayatın bir gerçeği olarak kabul eder. Kendisi astlarına karşı adil kullandığı gibi, amirlerinin de adil kullanmasını bekler. Hele hele gerekmediği halde, otoriteyi atıl bırakmaz. Fakat otoritenin de arkasına gizlenmez. Otorite, yöneticinin kullanabileceği en etkili silahlardan biridir.
Otoritenizi kullanın! Gücünüzü küçümsemeyin ve onu üretken kılın.
Güç, başkalarını etkilemede yetersizdir. Gücünüzle birleştiremediğiniz bir otorite yetersiz kalabilir.
Gücün temelleri şunlardır:
Uzmanlık gücü, kanuni güç, ödüllendirme gücü, cezalandırma gücü, zorlayıcı güç, kişilik gücü, ilgi yoluyla güç v.b.
6-Yönetici örgüt içindeki grupların farkında olmalı ve gruplardaki kişilerin ilişkilerine vakıf olmalı böyle bir yönetici adeta grubunun bir üyesi gibi düşünebilir. Ve bu da grubun yönetimi hususunda ona büyük avantajlar sağlar. Grup liderini etkileyebilen yönetici grubun örgütün amaçlarının gerçekleşmesi için yapılan faaliyetlerin bir parçası haline getirebilir.
7-Ehliyetli bir lider yönetici astlarını teşvik etmesini bilmelidir. İnsanlar genellikle fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçları giderilerek başarılı olma, güç kazanma, bağlanma, inanç, tutum ve isteklerin desteklenerek teşvik edilebilirler. Astlarını teşvik eden yönetici onları motive etmiş sayılır.
8-Örgüt içerisindeki grupların ya da fertlerin münasebetleri bazen çatışmalara dönüşebilir. Bunları önlemek ve olmaması için çareler aramak yöneticinin vazifeleri arasındadır.
Bugün artık çatışmaların bir örgüt için kaçınılmaz olduğu bilinmektedir. Bu durumda önemli olan bu çatışmaların nasıl yönetileceğidir.
Çatışmaları etkili bir biçimde çözmek istiyorsanız şunlara dikkat etmeniz gerekir:
a-Çatışma gerçeğini kabul edin.
b-Çatışmanın kaynağını belirleyin.
c-Diğerleriyle konuyu tartışın.
d-Tartışmak amacıyla toplantı yapın.
e-Uzlaşmak için fikir birliği sağlayın.
f-Yardımlaşma isteyin.
Çatışmalar zararlı bir noktaya varmadıkça örgütünüz mutlu bir aile görüntüsü verir.
9-Lider yönetici amaçlara göre yönetmeyi gerçekleştirebilmelidir.
Amaçlara göre yönetim, yetki ve sorumlulukları güçlendiren, birey ve örgüt amaçlarını birbirine yaklaştıran ve ekip çalışması oluşturan bir süreçtir. Bu sürecin dört safhası vardır:
1-Amaçların belirlenmesi,
2-Faaliyetlerin planlanması,
3-Özkontrol,
4-Değerleme.
10-Lider bir yönetici olmak için gereken unsurlardan biri de konuşma sanatını iyi bilmektir. Lider yönetici kalpler güzel konuşmasıyla girebilir. Bu nedenle konuşma tarzı fevkalade önemlidir.
Konuşmanın dikkat edilmesi gereken altı önemli öğesi vardır:
a-Ses hacmi: Konuşurken sesiniz rahatça duyulabilmelidir.
b-Hız: Gerektiği yerde hızlı, yavaş veya coşkulu konuşma ayarlanabilir.
c-Ses perdesi: Gerektiği yerde sesin alçaltılması veya yükseltilmesinin ayarlanmasıdır.
d-Kalite: Sesin kendine has durumudur. Ses aygıtları, fiziksel durumlar ve duygusallık, ses kalitesini etkiler.
e-Tonlama ve telaffuz: Tonlama, çıkarılan seslerin yapısını, kalınlığını ve inceliğini anlatır. Kelimelerin gerçek şekilleriyle seslendirilmesi iyi bir telaffuzun varlığına bağlıdır.
f-Lehçe ve tarz: Konuşmanın dil kurallarına en uygun lehçe ile yapılması konuşmanın başarısına büyük katkıda bulunur.
11-Lider yönetici fertlerin bilinmeyen yönlerini (ferdin de farkında olmadığı yönlerini) açığa çıkarmasına yardımcı olur.
Lider yönetici için olaylara bakış açısı iki şekilde olmalıdır:
a-Olaylara farklı boyutlardan bakabilmek.
b-Olaylara bir bütün olarak bakabilmek.
Lider yönetici kendinden ve başkasından azami derecede istifade eden kişidir. Bunu yapabilmesi için de kendisini ve elemanlarını çeşitli açılardan tutarlı bir şekilde tanımasına bağlıdır. Bir yönetici bilmeli ki herkesin yedek kuvvetleri vardır. Etkili dürtüler olmadan, bu yedek kuvvetlerin cepheye sürülmesi pek mümkün değildir.
12-Lider yönetici, olumlu eleştirilere duyarlı olmalı ve gerektiğinde görüşlerini değiştirmeyi bilmelidir. Lider yönetici bilir ki, insanın kendisi, hatalarının tamamının farkına varamayabilir. Bu yüzden kulaklarını başkalarına çevirmelidir. Gelebilecek eleştirileri dinlemeli, tarafsız bir muhakemeyle değerlendirmeli ve doğru hususlarda mutlaka dikkatli davranmaya ve hatayı yeniden tekrarlamamaya çalışmalıdır.
13-Lider yönetici astlarının performansını objektif bir şekilde değerlendirmelidir. Bunu da aşağıdaki konuları düşünerek yapabilir: Ücret artışları, ikramiyeler, eğitim, disiplin, terfiler.
Performans değerlendirmesi, esasında dikkate alınabilecek ölçüler üç ana başlık altında toplanabilir:
a-Kişisel nitelik, çalışma ve iç tutumuna ilişkin ölçüler.
b-Kişiliğe ilişkin ölçüler,
c-Potansiyele ilişkin ölçüler.
14-Lider yönetici gerektiğinde yetki ve sorumluluklarını astlarına devretmesini bilmelidir. Bu, örgütün başarısını arttıran bir unsurdur. Lider yöneticinin mutlaka yapması gereken sorumlulukları vardır. Bunlar:
a-Uygun yetki ve sorumluluklar, görevi en iyi şekilde yerine getirecek olan en yetkili astlara verilir.
b-Lider yönetici, görev verdiği elemana yetki ve sorumlulukta verir.
c-Lider yönetici, astlarına daima verdiği görevden sorumlu tutar.
d-Lider yönetici görevlerin bir kısmını astlarına vermiş olsa bile kendi üst yöneticisine karşı tüm sorumluluğu üstlenir.
e-Lider yönetici kendisine yüklenen bir sorumluluğu elinden geldiğince yerine getirmeye çalışan bir astını asla cezalandırmaz.
f-Etki ve yeteneklerini ancak yetki verme sanatı yoluyla geliştire-bileceğine bilir.
15-Lider yönetici gerektiği zaman vazifelerin yerine getirilmesi için yüksek performanslı ekipler kurmalıdır. Bu ekipleri kurarken dikkat etmesi gereken özellikler vardır. Bunlar:
a-Ekibin her üyesi ekip hakkında bir sahiplik ve kontrol duygusu taşımalıdır.
b-Ekip üyeleri arasında karşılıklı mutabakata dayalı anlaşma olmalıdır.
c-Ekip faydalı çatışmalara açık ve yenilikçi fikirleri geliştirmeye müsait olmalıdır.
d-Ekipte etkili bir haberleşme sağlanmalıdır.
e-Örgüt üst yönetimi, ekibe rahat hareket edebilmesi için yetki vermeli, ekip üyeleri de kendi üyelerine yetki ve destek vermelidir.
16-Lider yönetici okuma ihtiyacı duyan bir kişidir. Çünkü lider yönetici bilir ki okumayan insanın dünyası tektir; okuyan insanın önüne de hergün yeni dünyalar açılır. Lider yönetici okuduğu kitaplardan en iyi şekilde istifade etmelidir. Bunun yolları da Şunlardır:
a-Amaç belirlenmelidir.
b-Okunacak şey isabetli tespit edilmeli ve yönetici gereksiz bilgilerle oyalanmamalıdır.
c-İyi bir okuma ortamı sağlanmalıdır.
d-Dikkatini sadece okuduğuna yöneltmelidir.
e-Önemli bilgileri not etmelidir.
f-Öğrendiklerini unutmamalıdır.
Okuma gerçekleştirilirken üç husus aynı anda gerçekleştirilmeli ki beklenen fayda temin edilmiş olsun. Bunlar: Okumak, öğrenmek ve unutmamaktır.
17-Lider yönetici herhangi bir başarısızlık durumunda ‘Keşke!’ yerine ‘Gelecek sefere’ diyen kişidir. Çünkü ‘keşke!’ kaybolan ümitleri ‘Gelecek sefere’ ise yeni ümitleri sembolize eder. Lider yönetici ise ümidini yitirmeyen kişidir ve lider yönetici aynı zamanda hatalarından ders alan ve onları tekrarlamayan kişidir. Tekrarlanmayan hatalar fayda sağlar. Tekrarlanan hatalar ise öldürücüdür.
18-Lider yönetici, zamanını iyi ayarlayan kişidir. Zamanı denetlemenin yolu, insanın kendisini denetlemesinden geçer. Zaman kaynağını harcayan şeyin kendisi olduğunu bildikten sonra, harcamayı fazla yapan odak noktayı tespit etmiş demektir. Artık kendisini denetlemekle zamanı denetleyecektir.
Fakat pratik gösteriyor ki, pek çok yönetici zaman konusunu ihmal etmektedir. Sırf zamanı kötü kullandığı için faaliyetlerinden olumsuz sonuçlar alan yöneticiler bahaneyi hep başka kaynaklarda aramaktadırlar.
Bütün mesele, yöneticinin önce kendisini tutarlı olarak yönetmesine bağlıdır. Kendinizi yönetmezseniz, başkalarını da yönetemezsiniz. Kendi zamanınızı denetleyemezseniz, başkalarının zamanlarını asla.
19-Yetenekli bir yönetici, bir lider yönetici konuşmaktan çok dinleyen kişidir. Dinlemek, asıl problemlerin su yüzüne çıkmasına neden olur ve yönetici insanlarla geçinebilmek ve aynı anda da amaçlara hizmet edebilmek için atması gereken adımları iyi ayarlayabilir. İnsanlarla geçinebilmek ve onları üzmeden, darıltmadan yer değişiklikleri yapabilmek için yöneticinin yapması gereken önemli unsurlar vardır. Bunlar:
a-Takdir edin ve övün.
b-Hataları doğrudan değil de, vasıtalar kullanarak gösterin.
c-Başkalarının gururlarını koruyun.
d-İnsanları başarıya sevk edin.
e-Onlara değer verin.
f-Yanlışların kolayca düzelebileceğini gösterin.
g-Yaptırmak istediğiniz işi sevdirin.
20-Yönetici liderin yöneticilik becerisine en fazla kriz anlarında ihtiyaç duyulur. Çünkü kriz acil durumu ifade eder. Çözülmesi gereken bir veya birden çok problem, örgüt hayatını tehlikeye sokar ve kısa süre içinde çözülmeleri gerekirse, bir krize girilmiş demektir.
Herhangi bir kriz anında yönetici, önce durumun niteliğini ve boyutlarını belirlemek zorundadır. Zamanında ve yerinde sorular sormak, genellikle problemin çözümünde kilit rol oynar. Bir kriz anında aşağıdaki gibi sorular sormak mümkündür:
a-Durumun kritiklik seviyesi nedir?
b-Olabilecek en kötü şey nedir?
c-Bu karmaşanın ana etkeni nedir?
d-Alternatif çözüm yolları nelerdir?
e-En fazla kimin moralinin bozulma ihtimali var?
f-İlgili kişilerin en çok suçlayacağı kişi kim olacaktır?
g-Durumdan yararlanmaya kalkacak kişiler var mıdır?
h-Herşey bittikten sonra hangi gruplar birbirine güvensizlik duyabilir?
Krizlerin meydana getirdiği olumsuz etkilerin giderilip, örgütü tekrar harekete geçirmenin üç ana kuralı vardır:
a-Verimli çalışmayı engelleyen engelleri ortadan kaldırmak.
b-Örgütün hedeflerini yeniden ve eskisinden daha güçlü olarak belirlemek.
c-Kriz boyunca yapılan başarılı çalışmaları değerlendirmek ve gerekirse ödüllendirme yoluna gitmek.
21-Bir yöneticinin daima hatırlaması gereken ve gerekirse çerçeveletmesi lazım olan veciz sözler şunlardır:
*Kişisel olarak farkedilme arzusu taşımalı ve bunu kazanmak için çalışmalısınız.
*Talihsizlikleri, cesaretsizliği, reddedilmeyi ve hayal kırıklıklarını yenme isteğine sahip olmalısınız.
*Sabırsız zorlamalarla lider yönetici olamazsınız. Hazırlık ve tecrübe çok önemlidir.
*Görev başarınızın çok çalışma hevesinize bağlı olduğunu unutmamalısınız. Alın teri, ilhamdan önce gelir.
*Yetenekli astlarınızın ya da rakiplerinizin varlığını tehlike gibi düşünmemelisiniz. Tam tersine, lider bir yönetici ancak güçlü astlar, yetenekli yardımcılar vasıtasıyla başarıya ulaşır.
*Liderlik ettiğiniz kişilere, karşılık beklemeden fedakarlıkta bulunabilmelisiniz.
*Tabii davranmalı ve mevkinizin sahte gururuna kapılmamalısınız.
*Hatalarınız olabileceği gerçeğini kabul etmeli ve başarılı olabilmek için her gün bir önceki günden daha fazla çalışmanız gerektiğini bilmelisiniz.
*Astlarınızın arasında morali, dürüstlüğü, adaleti sözlerinizle değil, davranışlarınızla yerleştirmelisiniz.
*Astlarınızın amaçsız kalmasına izin vermemelisiniz.
*Astlarınıza, kendilerinden neler beklediğinizi öğretmelisiniz.
*Gücünüzü asla kötüyü kullanmamalısınız. Sıkıntılı anlarda önce astlarınızı düşünmelisiniz.
*Astlarınız arasında sağlıklı bir rekabet ortamı oluşturmalı, ama bunun yıkıcı bir hal almasına izin vermemelisiniz.
*Bencil ilişkilere girmemeli ve astlarınızdan yararlanmaya kalkmamalısınız.
*Moral ve disiplinden yoksun olmak, örgütünüze gelebilecek en bulaşıcı hastalıktır.
*Anlamadığınız konularda asla karar vermemelisiniz. Karar vermede cesaretin kılavuzu sağduyudur.
*Temiz ve mümkün mertebe güzel giyinmelisiniz.
*Ününüz size bağlıdır. İnsanlardan, insanların sizden övgüyle bahsedecekleri biçimde bahsedin.
*Kendi hareket ve ilginizi gerektiren sorumlulukları asla başkalarına yüklememelisiniz.
*Çevrenizde, yetki verirken kendinizi rahat hissedebileceğiniz astlar olmalıdır.
*Herhangi bir asta, onun için değeri olmayan bir ödül asla vermemelisiniz.
*Yaklaşılabilir olmalısınız.
*Herkesin sizinle aynı fikirde olmasını beklememelisiniz.
*Hiç kimseyi küçümsemeyiniz.
*Geleceğinizi, geçmişin gücü üzerine kurunuz.
*Kendinizi aşırı ciddiye almayınız; hatalarınızı göremeyebilirsiniz.
*Yanlış soru sorarsanız, daima yanlış cevap alırsınız.
*Astlarınızın çalışmalarına ilham kaynağı olmalısınız.
*Arkadan gelirseniz, asla lider bir yönetici olamazsınız.
*Meşgul gibi görünmekle, çalışmayı birbirinden ayırabilmelisiniz.
*Şansa asla güvenmemelisiniz.
Sonuç olarak etkili bir örgüt yönetimi, baştan buyana işaret edildiği gibi, örgütün insani yönünün en verimli bir şekilde yönetilmesine bağlıdır. Yöneticilerin veya yönetici olmak isteyenlerin bu gerçeği hiçbir zaman unutmamaları ve yönetimle ilgili elde edebildikleri diğer kaynakları da sabırla incelemeleri, kendi menfaatlerinedir.

ZİYARETÇİ SAYACI

Çevrimiçi: ziyaretçi

Bugün: 684 ziyaretçi

Toplam: 2359570 ziyaretçi

IP Adresiniz: 3.145.77.114

ZİYARETÇİ DEFTERİ

KRONOLOJİK TARİH

» Dünya Tarihi Kronolojisi

» Türk Tarihi Kronolojisi

» Selçuklu Tarihi Kronolojisi

» Osmanlı Tarihi Kronolojisi

» İnkılap Tarihi Kronolojisi

» Bilim Tarihi Kronolojisi

» İslam Tarihi Kronolojisi

» Kurtuluş Savaşı Kronolojisi

» Avrupa Birliği Kronolojisi

» Sanat Tarihi Kronolojisi

İLKLER TARİHİ

» Türkiye'de İlkler

» İlk Buluşlar

» Dünyada İlkler Tarihi

» İlk Müslüman Türk Devletleri

» İlk Türk Devletleri

» Türk Edebiyatında İlkler

» Dünya Edebiyatında İlkler

» Türk Sinemasında İlkler

» Türk Sporunda İlkler

» Türk Tarihinde İlkler

ÜLKELER

» Ülkeler Hakkında Bilgiler

» Ülkeler Neleri İle Ünlü

» Az Bilinen Ülkeler

» Ülkeler ve Başkentleri

» Ülkelerin Para Birimleri

» Ülkelerin Tatil Günleri

» Ülkelerin İlginç Yasakları

» Ülkelerin Evlilik Gelenekleri

TARİH

» Haçlı Seferleri

» Osmanlı Eserleri

» Selçuklu Eserleri

» İnönü Savaşları

» Birinci Dünya Savaşı

» İkinci Dünya Savaşı

» İstanbul'un Fethi

SPOR

» Futbol

» Basketbol

» Voleybol

» Tenis

» Masa Tenisi

» Atletizm

» Cirit

» Olimpiyat Oyunları

RESİM

» Resim Nedir

» Resim Teknikleri

» Ünlü Türk Ressamları

» Çağdaş Sanat Akımları

» Renklerin Dili

2010 - 2014 Eğitici Bilgi

| Ana Sayfa | İletişim | Banner Kodları | Ziyaretçi Defteri |

Ödev
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol