Buluşlar ve Hikayeleri
BULUŞLAR VE HİKAYELERİ
NAYLON
Mucit: Du Pont kimyagerleri...
Tarih: 1930'lar
Kaza: Kimyagerlerin koridorlarda koşturması...
1930lu yıllarda, Du Pont bilim adamlarından Wallace Hume
Carothers, polimerin genişleyebilen güçlü bir iplik olduğunu
tespit etmişti.
Ancak asıl buluş, haşarı kimyagerlerin, eritilmiş polyester
geçirdikleri çubukları ellerine alıp ortalıkta koşuşturmaları
sonucu ortaya çıktı. Bir çubuk sabitken diğeri ondan uzaklaşınca
ortaya çıkan tablo hepsini hayretler içinde bırakmıştı; kopmadan
önce oldukça uzayabilen, ayrıca ipeğe benzeyen yapıda bir madde
ortaya çıkıyordu.
Ne var ki, bu polyester çok çabuk eriyordu, giysi yapmaya uygun
değildi. Bunun üzerine kimyagerler aynı işlemi poliyamidle
denemeye karar verdiler ve bugün "naylon" olarak bildiğimiz
madde doğmuş oldu.
Naylon çorabın, elektron mikrograf yöntemiyle 100 kez büyütülmüş
haliİpek çorapların yerine naylon çoraplar piyasaya sürüldü ve
Du Pont'un en önemli para basma makinesi haline geldi.
Bu ürünler ilk günlerde çok pahalıydı. II. Dünya Savaşının
patlak verdiği yıllarda Du Pont dikkatini savaşa çevirdi ve
çorap yerine paraşüt üretmeye başladı... Naylon çorapların
ucuzlaması ve geniş kitlelere yayılması ancak savaş ertesi
gerçekleşti...
FOTOĞRAF
Mucit: Louis-Jacques
Daguerre
Tarih: 1838
Kaza: Dağınık laboratuvar
dolabı...
Bu rastlantısal buluşun nedeni kırık bir termometre...
Louis Daguerre, karanlık odada, gümüş iyodür levhada açığa çıkan
görüntüyü sabitlemenin yollarını arıyordu. 1938 yılında bir gün,
farklı kimyasal maddelerin bulunduğu dolabına, daha sonra
kullanmak ve temizlemek üzere bozuk görüntülü
bir film levhası koydu.
Bunu tekrar dışarı
çıkardığında görüntü belirginleşmişti. Ancak Daguerre, bu
garipliğe hangi kimyasal maddenin neden olduğunu bilmiyordu.
Bunun üzerine levhaları yerleştirdi ve
kimyasal maddeleri birer birer dışarı çıkarttı. Dolabı
boşaltmasına rağmen hala aradığı maddeyi bulamamıştı. Sonunda
dolabın raflarından birinde, kırılmış termometreden dökülmüş
civayı fark etti... Gümüşlü levha üzerine alınan görüntü (daguerreotype),
modern fotoğrafçılığın başlangıcı oldu... Yerini ancak on yıl
sonranegatif ve, pozitif film sürecine bıraktı.
Post-it kağıdı
Mucit: Dr. Spencer Silver
Tarih: 1974
Kaza: Kutsal bir ilham ve hatalı üretim...
"3M" bilim adamlarından Dr. Spencer Silver, 1970'lerin
başlarında dayanıksız yapıştırıcıyı bulduğunda, bunu işe yaramaz
bir buluş olarak değerlendirmişti...
Bundan yıllar sonra, meslektaşı Art Fry, bir kilisede ilahi
kitabındaki ayracın bir türlü istediği yerde durmaması üzerine
oldukça sinirlendi. Anlamsız vaazlardan mı yoksa kutsal bir
ilhamdan mı bilinmez, kafasını bu konuya yormaya başladı ve
birden aklına meslektaşının işe yaramayan buluşu geliverdi...
Bu sayede ayıracın kitaba yapışmasını sağlayacak, ancak
çıkarttığında da kitaba zarar gelmeyecekti. Post-it kağıdı tabii
ki bir gecelik başarının ürünü değil... 3M'in ortaya attığı bu
örnek, büro malzemeleri içinde vazgeçilmezler arasında yerini
aldı...
Vulkanize kauçuk (lastik).Mucit:
Charles Goodyear
Tarih: 1844
Kaza: Kızgın
ocağa atılan kauçuk...
Amerikalı Charles Goodyear, 10 yıldan beri ham kauçuğu daha
sağlam ve elastik hale getirmenin
çarelerini arıyordu. Bu onda bir takıntı halini almıştı
ve hatta ödenmemiş borçları nedeniyle hapse bile girdi.
Goodyear bu konuda her şeyi denemişti; karışımına kükürt bile
eklemişti. Ne var ki, bu karışımı kızgın ocağa atıncaya kadar
hiçbir sonuç elde edemedi: Kauçuk erimiyordu...
Bunu gece boyunca dışarıya
çivileyen Goodyear, ertesi gün karışımın oldukça esnek olduğunu
fark etti.
Kükürtle sertleştirme yöntemine, Romalılar'ın ateş tanrısından
esinlenerek, "Vulkan" adını verdi (vulkanizasyon).
Yöntemin Amerika'daki patentini almayı başardı, ancak Fransa ve
İngiltere'den yasal formaliteler nedeniyle patent alamadı.
Goodyear, Paris'te borçları nedeniyle hapis yattıktan
sonra Amerika'ya döndü.
Patentleri ortakları tarafından yağmalandığından yoksulluk
içinde öldü. Ancak en azından "Goodyear Tyre" ve "Rubber Company"
gibi şirketler onun isminin gelecek kuşaklar tarafından da
anılmasını sağladı...
PENİSİLİN
Mucit: Alexander Fleming
Tarih: 1928
Kaza: Havada uçuşan bir küf...
St. Mary Hastanesi'nde danışman olarak çalışan ve
Alexander Fleming'in hayatta kalan tek meslektaşı, ünlü bilim
adamının penisilini 1928 yılında bir rastlantı sonucu bulduğunu
anlatmıştı.
Fleming bir deney üzerinde çalışırken, muhtemelen laboratuvarın
karşısındaki bardan uçup gelen bir küf mikroskoptaki lamın
üzerine konmuştu.
O sırada Fleming, lam üzerinde zararlı bir bakteri türü olan
stafilokokları inceliyordu. Dikkatsiz bir bilim adamı bu küfü
büyük olasılıkla önünden uzaklaştırırdı, ama o, küfün bakteri
üzerindeki etkisini görmek istedi. Sonuç hayret inciydi... Çünkü
Fleming, "Penicilim notatum" isimli yeşil küfün bulunduğu
bölümdeki bakterilerin öldüğünü fark etmişti...
Daha sonra gerçekkleştirilen testlerde, bu küfün diğer
bakteriler üzerinde de etkili olduğu ortaya çıktı. Tavşan, fare
ve insanlar üzerinde yapılan testler sonunda, açık bir yan
etkisinin de olmadığı görüldü. Ne var ki Fleming, küften sızan
maddeyi bir türlü keşfedememişti.
Sonuç olarak 1939 yılında, Oxford'dan Howard Florey ve Ernst
Chain bu maddeyi ayrıştırmayı başardılar ve buna "penicilin"
adını verdiler. Bu madde, öldürücü bakteriyel hastalıklarla
savaşabilen ilk antibiyotik olarak tarihe geçti. Fleming ve
diğer iki bilim adamı, 1945 yılında Nobel Ödülü aldılar...
Çünkü, milyonlarca insanın hayatını kurtaran bir buluş
yapmışlardı...
BUCKMİNSTERFULLERME
Mucit Harry Kroto
Tarih: 1985
Kaza: Karbon atomunun kilisekubbesine
benzemesi...
Harry Kroto ve meslektaşları, uzayda varolduğu düşünülen
anlaşılması zor yapıdaki karbon atomlarını çözmeye
çalışıyorlardı. Laboratuar testleri sonucunda karbonun, 60
atomdan oluşan, diğerlerinden daha güçlü ve istikrarlı yapıda
olduğu ortaya çıktı.
Cevaplar araştırılırken çalışma gruplarından biri, atomların,
mimar Richard Buckminster Fullerln tasarladığı, kubbeli kiliseye
benzeyen hexagonlardan oluştuklarını ortaya çıkarmıştı. Bu da
Kroto'nun aklına, daha önce pentagon ve hexagonlardan
oluşturduğu, "Gece Gökyüzü" modelini getirdi.
O gece, çalışma gruplarından bir bölümü de karbon atomlarını,
futbol topuna benzeyecek şekilde birleştirmişti. Ve grup,
pentagon ve hexagonların hep 60 sayısında buluştuğunu keşfetti.
60 karbon atomundan oluşan "Buckyball’lar şu anda karbonun temel
biçimi olarak değerlendirilirken, Kroto ve meslektaşları 1996
yılında Nobel Ödülü'nü almaya hak kazandılar...
ŞOK TEDAVİSİ
Mucit: Julius Wagner-Jauregg
Tarih: 1917
Kaza: Mezbaha işçilerinin kesim yöntemi...
ECT (Electroconvulsive the-rapy) olarak bilinen elektroşok
tedavisi, mezbaha işçilerinin, domuzların elektrikle
sersemlemelerinden sonra çok sakin durduklarını fark etmelerinin
bir sonucu...
ECTye, beyne elektrik akımı verilmesi suretiyle, depresyon gibi
akıl hastalıklarının semptomlarını engellemekteki son çare
olarak bakılıyor.
Elektroşok tedavisi fikri, sıtma aşısıyla frengili hastaları
tedavi eden Avusturyalı Julius Wagner-Jauregg tarafından
geliştirildi.
1927 yılında Nobel Ödülü alan VVagner-Jauregg, bu fikre, "bir
sisteme elektrik verilmesinin tedavi edici özellik
taşıyacağından yola çıkarak ulaştı. Ve böylece, çok tartışılan
şok tedavisi doğmuş oldu...
Aynı zamanda, şizofrenlerin doğal yollardan çarpılmalarının,
hastalık belirtilerinin iyileşmesine neden olduğu da
belirlenmişti. Psikiyatristler, hastaların beynine elektrik
akımı uygulamak yoluyla, anlaşılması güç tedavinin
gerçekleştiğini belirtiyorlardı. Ancak ECTnin kısa süreli hafıza
kaybına neden olması dışında önemli etkisinin bulunmadığına dair
klinik bulgulara az da olsa rastlanıyor. Hastaların tedavi
edilmesine yönelik olarak bu yöntem çok uzun zamandan beri
kullanılmaya devam ediyor.
RADYOAKTİVİTE
Mucit: Henri Becquerel
Tarih: 1896
Kaza: Fotoğraf camındakisislenme...
Fransız fizikçi Henri
Becquerel, 1896 Martı'nda laboratuarındaki çekmecesini açtığında
büyük bir sürprizle karşılaştı. Kapkaranlık bir ortamda olmasına
rağmen bazı fotoğraf camları bulanıklaşmıştı.
O sırada Becquerel, yeni keşfedilen röntgen ışınları üzerinde
çalışıyor ve bazı kimyasallar yardımıyla bunların yayılmalarını
sağlamaya uğraşıyordu, ilk aklına gelen, güneş ışığının
etkisiyle kristallerin ışını yaydığı ve fotoğraf camını
sislendirdiğiydi...
İlk deneyleri onun doğru yolda olduğunu desteklese de hava
bozunca olayın seyri birdenbire değişti.
Becquerel, kristallerin güneş ışığından etkilenmesini engellemek
için kimyasallar kullanarak camları tekrar çekmeceye koydu.
Camları dışarı çıkardığında, uranyumlu kristallerden oluşan
camlarda artık sisin bulunmayışına oldukça şaşırdı. Ve bugün
"bir atom çekirdeğinin tanecikler veya elektromanyetik ışımalar
yayarak kendiliğinden parçalanması" olarak bilinen
radyoaktiviteyi keşfetmiş oldu...
KAOS TEOREMİ
Mucit: Ed Lorenz
Tarih: 1960'lar
Kaza: Bilgisayardaki bozuk
çıkış...
Amerikalı meteoroloji uzmanı
Ed Lorenz'in bilgisayarında anlamsız ve komik veriler belirince,
Lorenz bunların her zamanki aksaklıklardan kaynaklandığını
düşündü. Ancak hatayla ilgili ipuçlarını elde etmek için
kağıttaki çıktıda çalışmaya başladı. Bilgisayarın, başlamak için
ilk sonuçları eşleştirdiğini, ancak daha sonra haritayı yok
ettiğini gördü. Birden jetonu düştü: Lorenz bilgisayara aynı
girdileri ikinci aşamada yüklememiş, bu küçük farklılık da,
sonraki birkaç hafta boyunca, tamamen değişik sonuçlar verip
durmuştu...
Lorenz böylece, hava durumu gibi küçük
olayların bazen çok büyük sonuçlar doğurabileceğini açıklayan
"kaos teoremini" bulmuş oldu...
DAYANIKLI CAM
Mucit: Edouard Benedictus
Tarih: 1903
Kaza: Kırılması gereken deney tüpünün yere düştüğünde
parçalanmaması...
Güvenli camın bulunması, tam da en çok ihtiyaç duyulan zamanda
gerçekleştirildi: Motorlu taşıt çağında...
1903 yılında Fransız kimyager Edouard Benedictus, deney tüpünü
laboratuarının zeminine düşürdü. Tüp kırıldı ancak dağılmadan
tek parça halinde kaldı. Benedictus, kolodyum ihtiva eden
sıvının buharlaşmasından sonra tüpte kalan ince plastik
tabakanın parçalanmayı engellediğini anladı.
Bunu not ettikten sonra bu konu üzerine fazla kafa yormadı.
Ancak, kaza yapan bir aracın içindeki kızın kırılan camlardan
çok feci şekilde yaralanması, bu konuyu tekrar gündeme
getirmesine neden oldu.