Müzik Nedir
MÜZİK NEDİR?
Müzik en genel tanımı ile sesin biçim ve devinim kazanmış hâlidir. Başka bir deyiş ile de Müzik, sesin ve sessizliğin belirli bir zaman aralığında ifade edildiği sanatsal bir formdur. Biçim ve devinim içeren bir ses müzik olarak kabul görmesi için dinleyende duygulara yönelik etkileşim yapması da beklenmektedir. Tarihsel dönem, bölge, kültür ve kişisel beğenilere bağımlı olarak ele aldığında müzik teriminin tanımı önemli farklılık gösterebilmektedir. Özellikle 20. yüzyıl çağdaş Batı müziğinde ortaya çıkan çok farklı müzik akımları, ortak bir tanımı büyük ölçüde zorlaştırmaktadır. Bunun ötesinde, gittikçe daha fazla insanın erişme olanağı bulduğu farklı kültürlere ait yerel müzikler de bu tanımlama zorluğunu arttırmaktadır.
Tüm bu sebeplerden dolayı, müziğin tek bir tanımla açıklanması yerine farklı açılardan (sosyolojik, psikolojik, akustik, politik vb.) yapılan birden fazla tanımla açıklanması yaygınlık kazanmıştır. Bir sosyoloğun müziğe olan yaklaşımıyla, bir akustik fizikçinin yaklaşımı arasında gerek tanım, gerek metodolojik olarak büyük farklılık vardır. Tüm bu yaklaşımlar müzikologlar ve müzik teorisyenleri tarafından araştırılır ve değerlendirilir.
Özellikler
Temel olarak dört ana unsurdan oluşur: Diklik (frekans), yoğunluk, süre ve tını.
Diklik, bir sesin ne kadar 'tiz' ya da 'pes' olduğunu ifade eder. Örneğin her
nota ismi (Do, re, mi) farklı bir dikliğe sahiptir. Aynı nota isimleri de hangi
oktavda bulunduklarına bağlı olarak farklı diklikleri hangi edebilirler. Akustik
olarak birimi frekanstır.
Yoğunluk, bir sesin gürlüğünü ifade eder. Müzikte nüans olarak da kullanılır (forte, piano, fortessimo vb). Akustik olarak birimi desibeldir. Süre, bir sesin ne kadar sürdüğünü ifade eder. Müzikte ikinin katları biçiminde ifade edilir (birlik, ikilik, dörtlük, sekizlik) ancak nota değerlerinin yanlarına konan noktalar sürenin kendi değerinin yarısı kadar daha uzamasını sağlar.
Tını, bir sesin rengini ifade
eder. Örneğin aynı oktavda aynı notayı aynı yoğunlukta ve aynı uzunlukta çalan
bir kemanla bir flüt arasındaki fark tını farkıdır. Dört özellik içinde en
karmaşık olan özellik budur. Akustik olarak tını, sesin doğuşkan (harmonik)
yapısına bağlı olarak değişir.
Müzik konusunda en büyük sıkıntı, müziğin bilimsel yönleriyle yeteri kadar
tanıtılamamasıdır. İnsanların günlük hayatta bile sürekli iç içe oldukları bu
olguya bilimsel yaklaşmak faydalı olabilir.
Müziğin tanımıyla ilgili şu görüşler vardır :
Kelimelerle anlatılamayan duygu ve düşüncelerin seslerle anlatılması sanatıdır. Müzik; duygu, düşünce, izlenim ve tasarımları ve başka gerçeklerin de katkısıyla belli durum, olgu ve olayları, belli bir amaç ve yöntemle, belirli bir güzellik anlayışına göre birleştirerek, biçimlendirilmiş seslerle işleyerek anlatan estetik bir bütündür. Herkesin anlaya bildiği ve anlayabileceği yegane dildir.müzik dil ve ırk fark etmeksizin direk olarak duygulara hitap eden etki eden bir sanat dalıdır...
Eski Yunan Felsefesinde müziğin etkisi yoğun olarak görülür. Nitekim; Musiki-musika-muzika-müzik kelimeleri Yunanca kökenlidir. Yunan alfabesinde m-o-u-s-a harfleriyle yazılan ve musa diye okunan peri anlamındaki kelimenin sonuna gelen –ike veya –ika takısı, o kelimeye konuşulan dil anlamını kazandırır; Elenika (Yunanca), Turkika (Türkçe), İtalika (İtalyanca) örneklerinde olduğu gibi. Musa’ya eklenen –ike takısı, peri sözcüğüne de perilerin konuştuğu dil anlamını verir.( ta musiké ) Mûsikiye daha sonraları toplumumuzda İslâmi terimle meleklerin dili denilmiştir.(Elest bezmi’nin avazesi) Bu durum, müziğe eski çağlardan itibaren batıda da doğuda da tanrısal özellikler atfedildiğini gösterir.
Müzik; hem bir sanat hem de bir bilimdir. Duygusal olarak algılanışının yanı sıra akıl ile de kavranabilir. Bu özelliği ile bireyin ve toplumun duyuş ve biliş açısından durumunu belirlediği gibi, gelişim ve değişimini de sağlayan organik bir yapıdır. Sesin en güzel şekli müzik ile dile gelir. Resim, renklerin birleşmesinden; şiir, kelimelerin kaynaşmasından nasıl oluşuyorsa; müzik de seslerin, duygu, düşünce ve heyecanımızı anlatmak üzere belli bir estetik anlayışına göre seçilip işlenmesinden oluşmaktadır.
Bilimsel müziğin eğitime
etkisi
Bireylerin eğitimsel sürecinde de müzik önemli yer tutmakta, duyuşsal ve
bilişsel yönden geliştirmektedir. Doğumdan itibaren insanlar duyuş yeteneği
kazanmakta, çevrede var olan sesleri belleğine yerleştirmektedir. Müzik,
özellikle ilköğretim döneminde çocuklara bilimsel olarak kazandırılmalı ve duygu
dünyalarına düzenli olarak yerleştirilmelidir. Gelişme; organizmanın büyüme,
olgunlaşma ve öğrenmenin etkileşimiyle sürekli olarak ilerleme kaydeden
değişmesidir. Gelişme, ürün olarak ele alındığında gelişim bu ürünün süreç yönü
ile tanımlanabilir. Gelişim, organizmanın var olmasından başlayarak bedensel,
zihinsel, duygusal, sosyal yönden belli koşulları olan ve en son aşamasına
ulaşıncaya kadar sürekli ilerleme kaydeden değişimidir. Gelişme, olgunlaşma ve
öğrenme etkileşimlerinin bir ürünüdür. Gelişim ise süreçtir. Olgunlaşma ve
öğrenme olmadan gelişim sağlanamaz.
İnsanların olgunlaşmasında müzik önemli yer tutmaktadır. Çocukların, okul
yaşantısıyla da desteklenen müziksel yaşantıları, kendilerini müziksel işitme,
müziksel söyleme, müziksel çalma ve müziksel beğeni davranışlarıyla
boyutlandırmaktadır.
Müzik hayatın içerisinde var olan ve dinamik bir yapı gibi sürekli gelişen bir
olgudur. Bizler, çocuklarımızı Müzik ile erken yaşlarda tanıştırmalı ve mümkün
olduğunca Müziğin insan yaşamanın ayrılmaz bir parçası olduğunu unutmamalıyız.
Teknolojinin Müziğe Etkileri
Müzik kayıt sistemleri
Son yıllarda müzik kaydı için oluşturulan stüdyolarda büyük değişimler yaşandı.
İlk müzik kayıt aleti, olan Phonautograph ın patenti, 25 Mart 1857 yılında
Parisli Edouard-Leon Scott de Martinville tarafından alındı. Alexander Graham
Bell, 1874'te kendi Phonautograph ı ile çıkageldi. Bu makine insan kulağının
sesleri duyma yönteminin taklit edilmesiyle yapılmıştı. 1877'nin sonuna doğru,
Edison, Phonograph'ı icad etti. 1886'daysa Charles Sumner Tainter ve Chichester
Bell, Edison un phonograph'ını geliştirerek Graphophone'u ortaya çıkardılar.
1924'te, insanlar mekanik kayıt araçları yerine Western Electric Company'nin
yeni teknolojisini kullanarak yeni kayıt cihazları yaptılar. Bunlar, sesi daha
gür ve cızırtısız kaydedebiliyorlardı. Bugünlerde kullanılan manyetik kayıt,
1990'de Valdemar Pousen tarafından ortaya çıkarıldı. Telgraphone da bu yeni
sistemin ilk çocuğuydu. 1930'ların sonuna doğru, çok uzun kayıtlar yapabilen ve
çoğu koşulda çalışabilen Magnetophone, kayıt aletleri piyasasını ele geçirdi. Bu
icadlar, kaydedilen müziğin niteliğini ve niceliğini daha iyi kılıyordu.
Ses depolama ortamları
İlk ortaya çıkan ses depoları, anolog depolama aygıtlarıydı. İlk başta Fonograf
olarak ortaya çıkmışlar ve sonra manyetik kullanılarak üretilmişlerdir. Sonra
ortaya dijital depolar çıkmıştır. Dijital depolama aygıtları da iki şekilde
çalışıyordu: Optik ve manyetik. Bu yeni ses depoları, sadece boy küçülterek
kullanım kolaylığı sağlamamış, aynı zamanda müziğin paylaşımına yardımcı
olmuştur.