Türk Halk Müziği
Türk Halk Müziği
Tanım
Toplumların hayatından kaynaklanan duygu, düşünce ve zevklerini işleyerek dile
getiren, ait oldukları toplumun kültürünü yansıtan sözlü ve sözsüz ezgilerdir.
RIEMANN’a göre Halk müziğinin özellikleri:
1. Ezgisi ve sözleri kimin tarafından yapıldığı belli olmayanlar
2. Çeşitli sebeplerden halk tarafından benimsenmiş ve halk şarkısı ifadesini
taşıyanlar
3. Melodik ve armonik bünyesi kolayca anlaşılan ve popüler bir eda taşıyan
ezgiler
Halk müziğinin Tanımları
BRENNE’e göre: Halk tarafından benimsenen ve kulaktan kulağa verilmek suretiyle
yayılan ezgiler.
PRAT’a göre: Köylü ve halk arasından çıkıp, gelenek haline gelen ezgiler halk
türküsüdür.
Sonuçta halk müziği anonimdir ve folkloriktir.
Kökenleri
Türk halk müziğinin kökeninde türkü bulunur. Türke Özgü anlamındadır.
Türkünün diğer halk şiirlerinden farkı ezgisinden gelir. Bir şiir ezgiyle
söylendiğinde türkü haline gelir. Bu yüzden halk arasında ezgiyle söylenen bütün
halk şiirleri türkü olarak görülmüştür. Bu durum kesin bir türkü biçimi
saptamayı yada biçimden yola çıkarak türküyü öteki türlerden ayırmayı
zorlaştırmaktadır.
Türk halk müziğinin kökleri Şamanlara kadar uzanır. Bu dönemde şiirler Şamanlık
motifleri taşır ve törensel bir yapıları vardır.
Şamanlardan günümüze halk ozanları kalmıştır. Türklerin göçlerle yer
değiştirmeleri ve gittikleri yerlerin kültürleriyle de karşılaşmaları ve
bunlardan etkilenmeleri halk müziğini yeni boyutlara taşımıştır.
Mani, koşma, varsağı, semai, destan türkünün temellendiği halk şiiri türleridir.
Türküler özelliklerine göre 3 grupta toplanır:
1. Ezgilerine göre:
a) Usullüler: Genellikle oyun havalarıdır. Konya’da “oturak”, Urfa’da “kırık”
denen ezgiler.
b) Usulsüzler: Uzun havalar bu gruba girer. Bozlak, hoyrat, kayabaşı vs…
2. Konularına göre:
İşlenen temalar göz önünde tutularak yapılan türkü sınıflandırmaları sınırlı
kalmaktadır.
Ninniler ve çocuk türküleri, doğa üzerine türküler, aşk türküleri, kahramanlık
türküleri, askerlik türküleri, tören türküleri, iş türküleri, eşkıya türküleri,
acıklı olayları anlatan türküler, gülünç olayları anlatan türküler, karşılıklı
türküler, oyun türküleri, ölüm türküleri (ağıtlar)
3. Yapılarına göre:
Türküler 5’liden başlayarak 16’lıya kadar hece ölçüsünün her kalıbında vardır.
Türkü sözden çok ezgiden etkilenir, yapısını belirleyen de ezgidir. Türkü ezgiye
bağlı olarak biçimlenir.
Türkü hece ölçüsünü kullanır ama aruzla söylenmiş bazı nazım biçimleri de
ezgilerinden dolayı türkü sayılmaktadır. Bunlar: divan, kalenderi, satranç….
Türkünün tanımı: Sözlü halk geleneğinden oluşan, çağdan çağa ve bölgeden bölgeye
içerik ve biçim değişikliklerine uğrayan ama kural olarak her zaman bir ezgiye
koşulmuş olarak söylenen şiirlerdir. Yani türküler anonimdir ve ezgiyle
belirlenir.
Türkünün tek kaynağı sıradan insanın yani halkın özlemleridir.özlemin kim
tarafından duyulduğu önemli olmadığı için türkü yakan adını vermez verse de
düşer, zamanla halkın malı olur. Türkülerde toplumsal yan ağır basar. Halkın
acısı, sevgisi, tutkuları ve özlemleri türkülerde yankı bulur.
Derleme Çalışmaları
1960’a kadar:
1926: Cumhuriyet döneminde ilk defa Darü’l-elhan halk müziği derlemelerine
başladı.
1927-29: Bu yıllar arasında İstanbul Belediye Konservatuarı 850 türkü derledi.
1936: A. Saygun Macar besteci Bartok ile birlikte U.C. Erkin, N.K. Akses ve Rıza
Yalçın’ın da katılımlarıyla 100’ü aşkın türkü derlediler. Plak ve ses kaydıyla
arşivlediler. Bu çalışma Macaristan’da yayınlandı.
1937: Radyonun kurulması H. Müziğini canlandırdı.
1937-52: Bu yıllar arasında Ankara Devlet Konservatuarı 10.000’i aşkın türkü
derledi.
1950’lerin ortalarında çalışmalar tekdüzeleşti ve otantik öğeler zayıfladı.
1960’lardan sonra:
Ruhi SU çalışmalarıyla halk müziğine yeni bir yorum getirdi. Türkülerinde
geleneksel kaynağa, söyleyişe bağlı kalarak bunu şan tekniğiyle kaynaştırdı,
tonlamaya ağırlık verdi.
Bu dönemin toplumsal gelişmelerinden halk ozanları da etkilendiler ve geleneksel
aşık müziğinin toplumsal içerikli türküler söylediler. Aşık Mahsuni buna bir
örnektir. Geleneksel aşık müziğinin son temsilcisi olarak Aşık Veysel
gösterilir.
1975’den sonra Zülfü Livaneli’yi görüyoruz. Bağlama düzeninde başka sazların
kullanımında getirdiği yeni yorumlar ve orkestra sazlarının yanında bağlamayı da
çalması halk müziğinde bir zenginleşmedir.
Bu gelişmelerden etkilenen gençler 1980’den sonra türküleri değişik sazlarla
söylemeye ve gruplar kurmaya başladılar. Yeni Türkü, Ezginin Günlüğü, Grup Yorum
vs.
1990’larda ise halk müziğinin dinsel olan yanı da ortaya çıkmaya başladı. Arif
Sağ, Musa Eroğlu ve Muhlis Akarsu gibi saz sanatçıları ve ozanlar bağlamayı
farklı bir biçimde çalarak geleneksel alevi müziğini tanıttılar.
Bağlama
Halk müziğinin çalınmasında temel enstrüman bağlamadır. Bu aletin 2000 yıllık
bir geçmişi vardır.
Kopuz: Bağlamanın ilk şekline verilen addır. Bugün de Orta Asya topluluklarında
kullanılmaktadır. Kopuzu Dede Korkut’un icad ettiği söylenir.
Kopuzun bir velilik ve ululuk simgesi olarak güç verme, toplulukları
birleştirme, kötü ruhları kovma, iyi ruhları çağırma, tedavi etme, haber
ulaştırma gibi özellikleri vardır. Kopuz genel bir deneyim olarak birden fazla
telli saz türünü kapsamaktadır. Elle veya yayla çalınır. Uzun ve saplı veya
sapsız olanı vardır. Tekneleri deri ile kaplıdır. Perdesiz iki veya üç telli,
telleri at kılı, koyun ve kurt bağırsağından yapılır.
Rebetiko’nun Kökenleri
Rebetikonun coğrafi bölgesi modern Yunanistan’dır. Bunun asıl taşıyıcıları
özellikle alt tabakadan işsiz güçsüz insanlar ve rebetlerdir. Hapishane ve
tekkeler (rebetlerin haşhaş içtikleri meyhaneler) ana çalgısı bağlama ve buzuki
olan rebetikoların çalınıp söylendikleri başlıca yerlerdir. Müzikal açıdan
bakılırsa bu şarkılar sanat açısından zayıftırlar. Sözlerinin ana teması
rebetislerin dar sosyal çevreleriyle sınırlı kalmıştır. Bununla birlikte 19. yy
sonunda başka bir müzik türü ortaya çıktı. Temel olarak Küçük Asya ve özellikle
İstanbul ve İzmir kökenli Yunanistan’ın kent merkezlerinde “Kafe Aman” lar
ortaya çıktı. Bunlar Yunan burjuvalarının gittiği müzikli kahvelerdi. “Kafe
Aman”larda çalınan müzik zengin ve sanatsaldı.
1922 yılı rebetikonun gelişmesinde ve yayılmasında dönüm noktasıdır. Bu tarih
Yunanistan’da Küçük Asya Felaketi diye anılacaktır. Genellikle Yunanistan’ın
büyük kent merkezlerine kitleler halinde gelen büyük sığınmacı dalgası, ülkenin
toplumsal ve kültürel gerçekliğinde önemli değişiklikler meydana getirdi.
Yaşadığı çevreden ayrılmış Rumlar, yoksulluk ve işsizlikle karı kaşıya kaldılar
ve rebetlerle aynı toplumsal yaşamı paylaştılar.
Çok sayıda sığınmacı kendi enstrüman ve müzikleriyle rebetlere katıldılar.
Sığınmacı işadamları rebet müziğinin çalındığı kendi “Kafe Aman”larını açtılar.
Böylece, hapishane ve tekkelerin dar sınırlarından kurtulan rebet müziği daha
geniş toplumsal çevrelerinin duygularını dile getirmeye başladı. Bu sırada,
tarım toplumunun müziği olan Yunan Halk Müziği doyum noktasına ulaştı ve ülkenin
kentsel gelişiminden sonra artık insanlarda bir duygu uyandırmadı. Bir boşluk
vardı ve bu boşluk sığınmacılar ve rebetlerle dolduruldu.
E. Petrapoulos rebetikonun 3 gelişme dönemi olduğunu söyler.
1. İzmir Dönemi (1922-1932): İzmir usulü “Kafe Aman” ların hüküm sürdüğü dönem.
2. Rebetikonun yeraltına inmesiyle karakterize edilen klasik dönem(1942-1952)
3. Popüler dönem: Rebetiko bu dönemde yer altı sendromundan kurtuluyor ve
Yunanistan’ın ulusal müziği haline geliyor.
Tarihsel Geçmiş
Rebetiko müziğinin popüler, folk yada sanatsal olması birçok faktörün sonucudur.
Doğuşu ve gelişimi tarihsel olaylar, toplumsal huzursuzluklar, kültürel
etkileşimler, güçlü kişilikler tarafından etnik kaynaştırmayla belirlenmiştir.
Bu yüzden bu müziğin tutarlı bir tanımını yapmak için Yunan ve Küçük Asya’nın
tarihine bir göz atmak gerekiyor.
Bu tarihsel sunumun başlangıç noktası İstanbul’un 1453’de Türkler tarafından
düşürülmesidir. Bu tarihsel olayın en belirgin özelliği Helen ve Ortodoks
Hıristiyanlığı olan Bizans İmparatorluğunun sonunu belirlemiş olmasıdır. Böylece
kural koyucular Türk din ise İslam oldu. Osmanlı İmparatorluğu yapısı itibariyle
birçok milleti içinde barındırıyordu. Rumlar, Ermeniler; Türkler, Slavlar,
Arnavutlar vs.
Bu durum yaklaşık 400 yıl sürdü. 1821’de Rumlar Türklere karşı isyan ettiler;
uzun süren mücadelelerden sonra modern Yunanistan 1830’da kuruldu. Bununla
birlikte yeni devletin durumu içindeki antitezleri sinirli bir biçimde
sergileyen, oldukça karmaşık bir durumdaydı. Hapishaneler suçlularla ve politik
mahkumlarla doluydu. Nüfusun büyük bir bölümünü oluşturan köylerin kentlere
taşınmasıyla ülkenin toplumsal yapısında önemli değişiklikler meydana geldi. 20.
yy başında Yunanistan yeni topraklar alarak yayılmaya başladı. ( Ege adaları,
Girit, Makedonya, Trakya vs.) Tüm bunlarla birlikte Yunan tarihinin en önemli
olayı “Küçük Asya Felaketi” denilen olaydır. Bunun kökeni, Megalo İdea denilen
Bizans’ın başkenti İstanbul’un yeniden alınmasını amaçlayan düşüncedir.
Yunanistan bu panhelenik arzudan, batı Anadolu’da yaşayan Rumların çokluğundan
ve bağlaşıklarını destekleme isteklerinden dolayı İzmir kentine saldırdı, Türk-
Yunan savaşı çıktı. Bu savaş, her iki tarafın nüfusunun karşılıklı olarak
değiştirilmesini karara bağlayan bir uluslararası ant. ile bitti. Küçük Asya,
Kafkaslar, Doğu Trakya ve başka birçok bölgeden gelen sığınmacı dalgası
Yunanistan’ı vurdu. Sığınmacılar kendi gelenek, görenek ve kültürlerini
getirdiler. Ancak açlık ve işsizlikle karşı karşıya kaldılar ve Yunanistan
tarafından benimsenmeleri oldukça sert ve yavaş oldu.
Rebetis’ler
Rebetiko, rebetisler tarafından çalınıp söylenen müziktir. “Rebetis” terimi ayrı
bir yaşam mantalitesi, davranışı, bakışı ve tarzı olan karakteristik bir erkek
tipini tanımlıyor. ( rebetis: Asi, kural tanımayan.) karakteristik rebetis,
toplum dışıdır, kurumsal güçlere meydan okur. Fakat onlara karşı militanca
eylemlerde bulunmaz. Toplumsal geleneklerin dışında olduğu izlenimini verir,
bununla birlikte yasadışı olmaktan kaçınır, yer altı dünyasıyla kendini
özdeşleştirmez. Argo bir dil konuşur, her zaman silah taşır. Bir rebetis yoksul
ve sıradandır. Egemen güçler onu outsider olarak tanımlar.
Rebetisler ilk büyük kent merkezlerinin doğuşuyla ortaya çıkmışlardır. 1900
dolaylarında Gölge Oyunu karakterleri arasına eklendi.
Etki ve Stil
Rebetiko, çağdaş kent halk müziğinin bir biçimidir.stili kendinden önce gelen
müzikal formların etkisiyle biçimlenmiştir. Özellikle şunlar tarafından;
a. Yunan Halk Müziği: Bizans’tan 1821 Yunan Devrimine kadar gelişen tarım
düzeyindeki Yunan toplumunun ürünüdür. Bu tür, çağdaş Yunan devletinin kurulması
ve büyük kent merkezlerinin gelişmesinden sonra inişe geçmiştir.
b. Doğu Halk Müziği: ( Özellikle Arap ve Türk müziği) Ortadoğu limanlarıyla
gelenlerin ve Küçük Asya Felaketi sığınmacılarının Yunanistan’a gelmesiyle.
c. Bizans İlahileri: Yunan Ortodoks Kilisesinin ilahileri.
d. Eptenissa Serenatları:İyonya Denizi Adaları tarafından Yunanistan’a miras
bırakılmıştır. Rebetikonun batı Avrupa tabanını oluşturur.
Rebetikonun gelişmesinin ilk on yılında “İzmir” stili hakimdir. Kafe Aman müziği
ilk on yıl boyunca egemen durumdadır. Karakteristikleri; belli bir makamda uzun,
feryat eden enstrümantal ve vokal doğaçlamalar, şehvet uyandırıcı kadın sesi,
Türk göbek dansına benzer 4/4’lük ölçüyle çalınan ve cinsel olarak tahrik edici
çiftetelli tarzı hareketli bir danstır. Solo enstrüman melodisine oktav olarak
çalan ikinci bir enstrüman eşlik eder. “ Kafe Aman”ların müzikal atmosferi
apaçık Arap ve Türk etkisiyle güçlü bir oryantal havaya sahiptir. Çalgılar
keman, lut, ud, santur idi.
Sonraki yirmi yılın özelliği Yunanistan’ın ürünü eski toplum dışıların
rebetikosunun dönüşüdür. Buradaki ana çalgı buzuki, bağlama ve daha sonra da
gitardır. Şarkıcı bir erkektir ve sesi metalik, ahenksiz, kulak tırmalayıcı ağır
bir tonda olmalıdır. Fakat asla tatlı ve seksi olmaz. Müzikal stili düz ve
ağırdır. Şarkı genellikle buzuki tarafından çalınan bir taksimle başlar. Taksim
bir makamda yapılan doğaçlamadır. Şarkının stiline ve atmosferine dinleyici
sokmak için bir giriş görevi görür. Ritmik karakteri serbesttir. Oldukça sık
olarak taksim bağlamanın sürekli olarak çalınmasıyla sürer. Kısa bir taksim iki
mısra arasında yapılır. Şarkının en çok kullanılan ölçüsü zeybek dansının ölçüsü
9/8’dir.
Çalgılar
a. Lut: Görünümü uzun boyunlu lutların bir karışımıydı. Uzun bir boynu ve geniş
bir gövdesi vardı.
b. Ud: Büyük armut biçimli bir gövde ve kısa ve geniş bir boyun. Ud genellikle
Küçük Asya ve İstanbul Rumları tarafından çalınırdı.
c. Santuri: Yamuk bir görünüm, iki paralel yanı boyunca bağlanmış metalik
teller, hafif çekiç yardımıyla çalınır.
d. Keman: Avrupa akordundan (G-D-A-E) farklı bir biçimde (G-D-A-D) olarak daha
düşük bir tonda akort edilir.
e. Daha seyrek olarak; arp, lir, flüt, armonika
f. Tef, dümbelek, zil.
Aksine tipik bir rebetiko orkestrası buzuki, bağlama ve gitardan oluşur. Temel
solo çalgı olarak buzuki en önemli rolü oynar. Taksim onunla çalınır ve şarkıya
söz aralarında eşlik eder. Bağlamanın rolü birkaç istisna dışında sadece eşlik
etmektir. Ritim ve armoni öğesi olarak kullanılır. Gitar akort basılarak çalınır
ve melodiyi destekler.
BUZUKİ: Telli bir çalgıdır ve uzun boyunlu lut ailesine aittir. Benzer görünümlü
çalgılar prehelenik uygarlıklarda bulunabilir. Eski Yunanistan’da aynı enstrüman
panduri olarak bilinirdi. Bizans döneminde tambura adı verilirdi. Tambura,
rebetler tarafından kullanılan buzuki ile aynı morfolojik özellikleri taşır.
Türk sazı buzuki ile aynı aileye aittir.
BAĞLAMA: Küçük buzukidir. 40-60 cm.den daha uzun olamaz. Müzik aletlerinin ve
şarkı söylenmenin yasaklanmasından itibaren kolayca saklanabilmesinde dolayı
mahpusların tercih ettiği çalgı oldu. Bağlamanın akoru buzukiden bir oktav
yüksek yapılır.