ÖĞRETMENLER İÇİN

» Karne Görüşleri

» Konuşma Metinleri

» Ders Kesim Raporları

» Proje Konuları

» Performans Görevi Konuları

» Dilbilgisi Konuları

» Matematiği Sevdirmenin Yolları

» Okuma Alışkanlığı Kazandırma

» Eğitici Oyunlar

REHBERLİK ETKİNLİKLERİ

» 1.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 2.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 3.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 4.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 5.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 6.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 7.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 8.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

BİLİM VE TEKNOLOJİ

» Türk Bilim İnsanları

» Bilim İnsanları ve Çalışmaları

» Bilim İnsanları ve Buluşları

» İcatlar ve Buluşlar Tarihi

» Buluşlar ve Hikayeleri

» Önemli İcatlar

» İcatlar ve Mucitleri

» Türk Mucitler ve İcatları

» Türklerin Yaptığı İcatlar

» 20.Yüzyılın İcatları

» Yüzyılın Buluşları

TÜRKÇE

» Türk Dilleri Ailesi

» Türkçenin Tarihi Gelişimi

» Şiir Bilgisi

» 100 Temel Eser Listesi

» Anlatım Biçimleri

» Kitap Özetleri

» Noktalama İşaretleri

» Yazım Kuralları

» Kompozisyonun Tanımı-Çeşitleri

» Kompozisyon Nasıl Yazılır

» Kompozisyon Konuları

» Kompozisyon Örnekleri

EDEBİYAT

» Edebiyat

» Pratik Edebiyat Bilgileri

» Türk Edebiyatının Dönemleri

» Türk Edebiyatında Roman

» Türk Romanı Kronolojisi

» Türk Edebiyatı Roman Özetleri

» Dünya Edebiyatı Roman Özetleri

DENEYLER

» Vücudumuzla İlgili Deneyler

» Bitkilerle İlgili Deneyler

» Biyoloji Deneyleri

» Diğer Deneyler

MÜZİK

» Müzik Nedir

» Müziğin Tarihçesi

» Genel Müzik Bilgisi

» Müzik Terimleri Sözlüğü

» Türk Müziği Çalgıları

» Türk Halk Müziği

» Türk Sanat Müziği

» Yurdumuzun Ünlü Müzisyenleri

EĞİTİCİ BİLGİ

Forum

=> Daha kayıt olmadın mı?



Forum - Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu

Burdasın:
Forum => BİLİM VE TEKNOLOJİ => Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu

<-Geri

 1 

Devam->


elif86
(şimdiye kadar 117 posta)
30.12.2011 21:24 (UTC)[alıntı yap]
Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu

1935'te doğan Sinanoğlu, 1953�te Atatürk tarafından 1928 yılında kurulmuş TED Yenişehir Lisesini burslu olarak okudu ve birincilikle bitirdi. Okulun bursuyla kimya mühendisliği okumak üzere ABD'ye gitti. 1956�da ABD Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley Kimya Mühendisliği'ni birincilikle bitirdi.

1957�de Massachusetts Institute of Technology ' yi ( MIT ) 8 ayda birincilikle bitirerek Yüksek kimya Mühendisi oldu. 1960�ta Yale Üniversitesinde "asistant professor" (yardımcı doçent ) olarak çalışmaya başladı.

26 yaşında iken atom ve moleküllerin çok elektronlu kuramı ile "associate professor" (doçent) ve 50 yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını bilim dünyasına kazandırdı ve "full professor" ( profesör ) ünvanını aldı. Bu ünvan ile modern üniversite tarihinin ve Yale Üniversitesi tarihinin en genç profesörü oldu.

1964�te ODTÜ'ye danışman profesör oldu. Yale Üniversitesinde ikinci bir kürsüye daha profesör olarak atandı. Dünyada yeni kurulmaya başlayan Moleküler Biyoloji dalının ilk birkaç profesöründen biri oldu. (Watson ve Crick sarmal modelindeki dna sarmalının çözelti içinde o halde nasıl durduğunu keşfeden adam - solvofobik kuvvet ) Amerikan Ulusal bilimler akademisine Üye olarak seçildi. Buraya seçilen ilk ve tek Türk oldu.

İki defa Nobel' e aday gösterildi. Defalarca Nobel Akademisinin isteği üzerine Nobel'e adaylar gösterdi. Dünyanın sayısız yerinde sayısız buluşları ve teoremleri ile ilgili sayısız konferans verdi.

26 yaşından beri devam ettiği Yale Üniversitesinde Moleküler biyoloji ve kimya olmak üzere iki kürsüde profesör ve son 7 senedir görev yaptığı Yıldız Teknik Üniversitesinde ise Kimya dalında olmak üzere bir kürsüde Profesör olarak görevini sürdürüyor.
elif86
(şimdiye kadar 117 posta)
30.12.2011 21:24 (UTC)[alıntı yap]
Yaşam Öyküsü
Sayın Profesör Doktor Oktay Sinanoğlu; dünyanın en genç yaşta profesör olmuş kişisi ve Nobel adayı. 1953 yılında Ankara’da TED’in Yenişehir Lisesini birincilikle bitirdi. O zaman lisenin eğitim dili tamamen Türkçe’ydi, takviyeli yabancı dil dersleri vardı, sonradan kolej oldu. TED tarafından Amerika’ya burslu Kimya Mühendisliği için gönderildi. 1956 yılında Amerika Birleşik Devletleri Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’de Kimya Mühendisliğini birincilikle bitirdi. 1957’de Amerika Birleşik Devletlerinde MIT’den birincilikle Yüksek Kimya Mühendisi oldu. Alfred Sloan ödülünü aldı. 1959’da Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’de; Kuramsal Kimya Doktorasını yaptı, doktorasını yaparken iki ödül kazandı. 1959-1960 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri Atom Enerjisi Merkezinde araştırmalar yaptı. 1961’de hem Harward, hem de Yale’de kendisinin yeni Nicem (“Kuvantum&rdquoKimyası ve fiziği üzerine teorileri hakkında üst düzey derslerde yeni buluşlarını anlattı. 1962 yılında Batının 300 yılda en genç profesörü oldu (26 yaşında Yale Üniversitesinde); 1962 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesi mütevelli heyeti yalnız Oktay Sinanoğlu’na mahsus olmak üzere kendisine Danışman Profesör unvanını verdi. Türkiye’de de kuramsal kimya bölümünü kurdu. Ortadoğu Teknik Üniversitesinde eğitimin Türkçe olması için uğraş verdi. Ama, tabii olmadı. 1964’de Moleküler Biyoloji konusunda ikinci kürsüsüne Yale Üniversitesine atandı. 1973’te Almanya’nın en yüksek Aleksander von Humboldt Bilim Ödülünü ilk kazanan kişi oldu. 1975’te Japonya’nın Uluslararası Seçkin Bilimci Ödülünü kazandı; yine 1975 yılında özel kanunla Oktay Sinanoğlu’na ilk ve tek, Türkiye Cumhuriyeti Profesörü unvanı verildi. 1976’da Japonya’ya Türkiye Cumhuriyeti Özel Elçisi olarak gönderildi. Kendisi Türk-Japon kültür, bilim ve eğitim ilişkilerinin temellerini atmıştır. Amerika Bilim ve Sanat Akademisinin ilk ve tek Türk üyesidir. Hindistan’ın Devlet Misafiri olarak, Hintli Bakanlarla ve Cumhurbaşkanıyla görüşmüştür. Meksika’da aynı seviyede Üçüncü Dünya Bağımsızlığı için çalışmıştır. Yıldız Teknik Üniversitesi'nden yaş sınırında (67) emekli oldu.Yale'deki hayat kaydıyla, ömür boyu olan iki kürsülü profesörlüğünü, Türkiye'nin ve Türkçe'nin başına gelenlerle daha verimli mücadele edesilmek için, "emeritus professor" ünvanına çevirterek Türkiye'deki faaliyetlerini daha da yoğunlaştırdı. O ara Türkiye genelinde ki herhangi herhangi bir bir evrenkentte (üniversitede) yetenekli gençlere, fizik kimya, matematik, moleküler biyoloji dallarında Mastır, doktora araştırmaları yaptırması, herşeyi YÖK'ten soran rektörlerce engellendi.Ama Oktay Sinanoğlu, bir yandan bilimsel araştırmalarına dış ülkelerde devam ediyor. 1962’den günümüze dek ilk TÜBİTAK Bilim Ödülünü, ilk Sedat Simavi ödülünü, 1992’de Bilgi Çağı, 1995’te İLESAM Üstün Hizmet Ödülünü, ayrıca Yılın Fikir Adamı, Yılın Bilim Adamı ödüllerini aldı. Yesevi Kazakistan ve benzeri bir çok kuruluşta profesör, mütevelli heyeti üyesi, Atatürk Kültür Kurumu asli üyesidir. 2001'de Yerel gazeteler Birliği'nce "halk Kahramanı Ödülü" verildi. Bu yılda Antalya'da Uğur Mumcu Bilim Ödülü (2002), TÜRKSAV Türk Dünyası'na Hizmet Ödülü (2002) verildi. 250 kadar uluslararası bilimsel yayını, bilim kuramları, çeşitli dillere çevrilmiş kitapları vardır. Türkiye’de de Türkçe pek çok yayın yapmıştır. Değişik ülkelerde iki kez Nobel’e aday gösterilmiştir.

elif86
(şimdiye kadar 117 posta)
30.12.2011 21:25 (UTC)[alıntı yap]
Tarihsel Özgeçmiş

25 ŞUBAT 1935
Babasının başkonsonsolos olarak görevli bulunduğu İtalya’nın Bari kentinde doğdu.
1939
Annesi Rüveyde Hanım (Karacabey), babası Nüzhet Haşim Sinanoğlu ve kızkardeşi Esin ile Il. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla birlikte Türkiy e’ye döndüler.
1941
Babası Nüzhet Haşim Sinanoğlu vefat etti.
1953
Atatürk tarafından 1928 yılında kurulmuş TED Yenişehir Lisesi’nde burslu olarak okudu ve birincilikle bitirdi. Okulun bur-suyla kimya mühendisliği okumak üzere ABD’ye gitti.
1956
ABD Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley Kimya Mühendisliği’ni birincilikle bitirdi.
1957
MIT’yi sekiz ayda birincilikle bitirerek Yüksek Kimya Mühendisi oldu.
1959
Kaliforniya Üniversitesi Berkeley’de iki yılda kuramsal kimya doktorasını tamamladı.
1959-1960
ABD’de Atom Enerjisi Merkezi’nde araştırmalar yaptı; araştırmaları uluslararası dergilerde yayınlandı, pek çok üniversiteden teklifler almaya başladı.
1960
Yale Üniversitesi’nde ”yardımcı profesör” olarak çalışmaya başladı.
1961-1962
”Öğecik (atom) ve özdeciklerin (moleküllerin) çok eksicikli (elektronlu) kuramı” ile profesörlüğe adım attı. Temel fizik kanunlarından başlayarak çeşitli maddelerin kimyasal ve fiziksel özelliklerini bulmak için gerekli bu temel kuramla, 50 yıldır çözülemeyen bir matematik kuramını bilim dünyasına kazandırmış oldu. Ve profesörlüğe yükseldi.
1962
Yale Üniversitesi’ndeki profesörlüğünün yanında Harvard Üniversitesi’nde kendisinin bulduğu ”yeni kuantum (nicem) kimyası ve fiziği” üzerine üst düzey dersler verdi. 26 yaşında, son 300 yıldır Batı’da en genç yaşta profesör olan kişi olarak Yale Üniversitesi tarafııidan dünyaya tanıtıldı.
Türkiye’ye geldi ve Haziran ayında Ankara Ortadoğu Teknik Üniversitesi’ni (ODTÜ ziyaret etti.
"Alfred P. Sloan" Ödülü’nü aldı.
TEMMUZ 1963
Yale Üniversitesi’nde resmen "tüm" profesör oldu.
TEMMUZ 1964
ODTÜ’ye danışman profesör oldu. Eğitimin Türkçe yapılması gerektiği üzerine konuşmalara başladı.
1964
Yale Universitesi’nde ikinci kürsüye atandı; bu kürsü dünyada yeni kurulmaya başlanan ”Moleküler Biyoloji” idi. Kalıtımı sağlayan DNA molekülünün yapısının neden çift sarmal olduğunu ve bunu bir arada tutan kuvvetlerin ne olduğu üzerine yaptığı çalışmasıyla (”solvofobik” - ”çözgen iter kuvveti” kuramı moleküler biyolojinin kurucuları arasına katıldı.
İstanbul’da, 19 Ağustos ile 5 Eylül tarihleri arasında uluslararası bilimsel yaz okulunu düzenledi. Bu yaz okulu ”Nicem Kimyası” üzerineydi; savaş sonrası ve soğuk savaş nedeniyle birbirinden kopuk olan dünyanın dört bir yanındaki bilimcileri böylece bir araya getirdi ve bu alandaki alışverişle bilimsel anlamda yeniliklere adım atılmasını sağladı.
Tamamen ayrı bir saha olan yüksek enerji fiziği üzerine çalışmaları sonucu ”yeni sekiz mezon (maddeyi oluşturan temel taneciklerden sekizi) ve özellikler kuramı”nı buldu.
KASIM 1964
NIH‘ye (Amerikan Ulusal Sağlık Bilimleri Kurumu) danışman oldu.
1964-1965
Ulusal Bilimler Akademisi’nde "Kuramsal Kimya" Üst Komitesi’ nin üyesi oldu.
HAZİRAN 1964
Teksas’da Ulusal Fiziksel Kimya Sempozyumu’nda çağrılı ana konuşmalardan birini yaptı.
TEMMUZ 1964
DNA üzerine Gordon Araştırma Merkezi’nin konferansına konuşmacı olarak katıldı.
EKİM 1964
New York’ta Amerikan Kanser Araştırma Merkezi’nde ”Biyopolimerler üzerinde suyun ve diğer çözgenlerin etkileri’ ‘üzerine konuşma yaptı.
1965
İstanbul, Yeşilyurt’ta Çınar Oteli’nde ikinci uluslararası yaz okulu düzenledi. Bu defa Yüksek Enerji Fiziği üzerıne...
NİSAN 1965
Detroit’teki Amerikan Kimya Derneği’nin sempozyumunda konuşma yaptı.
EYLÜL 1965
İngiltere’de, Faraday Society’nin ”Sıvılardaki intermoleküler güçler” tartışma toplantısına katıldı.
1965-1966
Miami Üniversitesi, Coral Gables, Florida’da hem fizik, hem moleküler biyoloji bölümlerinde ziyaretçi prof. olarak bulunup yoğun bir şekilde yüksek enerji fiziği üzerinde çalışırken, orada ”Kurumsal Bilimler Merkezi”nin kurucularından oldu.
1966
TÜBİTAK Bilim Ödülü’nü alan ilk kişi oldu.
HAZİRAN 1966
Ağustos aylarında Colorado’da, Kaliforniya’da yüksek enerji fiziği üzerine üst düzey konuşmalar yaptı.
ŞUBAT 1967
İsrail’de CERN ve Weizmann Enstitüsü’nün düzenlediği konferansa davet edildi.
MAYIS 1967
Fransa’da Paris’te Uluslararası Moleküler Biyoloji Konferansı’nda davetli konuşmacıydı.
HAZİRAN 1967
Kanada’nın Montreal kentinde Nicem Kimyası Sempozyumu’ nun onur komitesine seçildi.
TEMMUZ 1967
İtalya’da, Frascati’de NATO’nun Uluslararası Araştırmalar Enstitüsü’nün düzenlediği atom ve moleküllerin etkileriyle ilgili uzmanlara üst düzey seminerler verdi.
AĞUSTOS 1967
Çekoslavakya’da Kutna Hora kentindeki Nicem Kimyası üzerine uluslararası sempozyuma özel konuşmacı olarak katıldı.
ARALIK 1967
New York Bilimler Akademisi’nin moleküler biyolojiyle ilgili konferansına konuşmacı olarak davet edildi.
ARALIK 1967
Yale Üniversitesi’nde çeşitli üniversitelerden kimya alanındaki bilim adamlarının katıldığı üç günlük bir seminer düzenledi.
1967-1970
ABD, Ulusal Argon Atom Enerjisi Laboratuvarları’nda sadece beş bilimcinin seçildiği Teftiş Kurulu Üyesi.
HAZİRAN 1968
ODTÜ’de Kuramsal Kimya Bölümü’nü kurdu.
New York’ta ilk olarak düzenlenen Atom Fiziği Uluslararası Konferansı’na başkonuşmacı olarak katıldı.
NİSAN 1969
Minnesota’da Amerikan Kimya Toplululuğu’nun toplantısına davetli olarak katıldı.
Kanada’nın Ontario Eyaleti’ndeki Waterloo Üniversitesi’nde Kimya ve Uygulamaları Matematik Bölümleri’nde konuşmalar yaptı.
İllinois’te Chicago Üniversitesi’ndeki The James Franck Enstitüsu ne ve Ohio’daki Battelle Memorial Enstitüsü’ne konuşmacı olarak çağrıldı.
1969
İzmir, Urla’da üçüncü yaz okulunu yaptı. Bu bilimsel toplantının adı ”Atom Fiziğinde Yeni Yönler”di ve dünyada atom fiziğinin babası olarak bilinen Edward Condon’a adanmıştı. Sovyet Bilimler Akademisi’nin davetlisi olarak bu ülkede bilimsel konuşmalar yaptı, kuramlarını tüm Sovyetler’den özel olarak toplanan üst düzey bilimcilere anlattı.
1970
Atom Fiziği üzerinde çalıştı; atomların temel yapısı üzerine çok ayrıntılı bir kuram geliştirdi; ”Atom fiziğinde atomların yapısı ve elektronik özellikleri kuramı”nın gökfizik alanındaki uygulamalarıyla güneş ve yıldızlardaki kimyasal öğeler hesaplanabilir oldu. ABD Ulusal Standartlar Kurumu’nun kataloglarındaki yanlış bilgiler düzeltildi.
1970-1973
ABD Ulusal Argon Atom Enerjisi Laboratuvarı’nın başkanlığını yaptı.
EYLÜL 1971
Aralık ayına kadar Paris’te, ancak çok üst düzey matematikçi ve fizikçilerin kabul edildiği ”Institut Des Hauts Etudes Scientifiques”te kimyaya matematiği sokma alanında uzun yıllar sürecek çalışmalarına başladı. Bulduğu yeni matematik temeller, farklı alanlarda bilim dünyasına bü y ük katkı sağladı.
1971
Amerikan Bilim ve Sanat Akademisi’ne üyelik için seçildi.
1971
ABD, Washington, Savunma Stratejileri Kurulu Üyesi.
OCAK 1972
Florida’da Nicem Kimyası, Nicem Teorisi üzerine uluslararası sempozyuma davetli konuşmacı olarak katıldı.
MAYIS 1972
Boulder’de Kolorado Üniversitesi’nin Fizik Bölümü’nün kollokyumuna davet edildi.
TEMMUZ 1972
Meksika’da Latin Amerika Fizik Okulu’nda atom ve moleküller üzerine konuşmalar yaptı.
AĞUSTOS 1972
Kanada’nın Vancouver kentinde Teorik Kimya Kanada Uluslararası Sempozyumu’na katıldı.
EKİM 1972
Arizona’da atom fiziğinde yeni keşfedilmiş olan ”ışın-yaprak (beam-foil) tayflaması” sempozyumunda danışma kurulu üyesi.
1973
Boğaziçi Üniversitesi’nde MEB’in teklif ettiği rektörlüğü reddedip danışman profesör olarak çalıştı.
OCAK 1973
Florida’da Gainesville’de E.U. Condon’un onuruna düzenlenen uluslararası atom sempozyumuna davetli olarak katıldı.
MART 1973
İtalya’nın Trieste kentinde Atomlar, Moleküller ve Lazerler üzerine seminerler verdi.
NİSAN 1973
Michigan’da kolokyum yönetti.
İsviçre’nin Burgenstock kentinde Organik Kimyanın Kuramsal Temelleri üzerine konuşma yaptı.
MAYIS 1973
Almanya’nın en yüksek bilim ödülü olan ”Alexander von Humboldt Bilim Ödülü”nü aldı. Bu ödülü alan ilk bilimciydi .
TEMMUZ 1973
Fransa’nın Menton kentinde düzenlenen ilk uluslararası nicem kimyası kongresinde konuşma yaptı.
Yugoslavya’nın Ljubljana kentindeki Nicem ve Bilgisayar Teknolojisi üzerine ko~ıuşmalar yaptı.
AĞUSTOS 1973
NATO’nun Araştırma Merkezi’nin Kanada’nın Quebec eyaletinde düzenlediği toplantıda konuşmacı olarak bulundu.
1973
Amerikan Bilim ve Sanat Akademisi’ne seçilen ilk ve tek Türk oldu; kendisiyle aynı yıl Soljenitsin ve Fellini de seçilmişti.
Meksika’da teörilerini anlatmak için Kuramsal Fizik Yaz Okulu’na katıldı, bu ülkede üçüncü dünya ülkelerinin bağımsızlığı için çalışmalar yürüttü. Aynı yıl Meksika Hükümeti’nin yüksek bilim ödülü ”Elena Moshinsky” ile ödüllendirildi. Ertesi yıl bu ödülü kazanan kişi ünlü fizikçi E. Wigner oldu.
1974
Milli Eğitim Şurası’na katıldı ve bilim ve teknoloji eğitiminin Türkçe olması gereği üzerine konuşmalar yaptı.
1975
Asya’yı keşfetti. Japon Hükümeti’nin ”Uluslararası Seçkin Bilim Adamı” ödülünü almak için gittiği bu ülkede altı ay boyunca çeşitli bilimsel konuşmalar yaptı, iki ülke arasında (Türkiye ve Japonya) kültürel ve bilimsel ilişkinin kurulması için çalıştı. Neredeyse tüm Japonya’da ”İpek Yolunun İki Ucu: Türkiye ve Japonya” başlığını taşıyan ve iki ülke arasındaki kültürel ve tarihi benzerlikleri an l atan konuşmalar yaptı. Japon televizyonu NHK ile İpek Yolu projesini başlattı.

1976
Hindistan Hükümeti’nden ”Devlet Misafiri” olarak aldığı davet üzerine bu ülkeye gitti. Bayan Gandi’nin bakanları ve cumhurbaşkanı Fakruttin Bey ile yine iki ülke arasında güçlü bağların oluşması için çalışmalar yaptı.
TC Unıversitelerarası Kurulun verdiği ”Türkiye Cumhuriyeti Profesörü” unvanını aldı.
Balıkesir’de askerliğini yaptı.
1977-1978
İki yıl iü Kimya Fakültesi’nde görev yaptı.
Türkiye’de çeşitli bilimsel araştırmalar yürüttü.
Roma Kulübü’nün İstanbul’da yapılan toplantısına özel davetli konuşmacı olarak katıldı.
1980
1970’lerde Almanya’da başladığı matematik temelleri geliştirmeye ve kimyaya yeni bir bakış açısı getirmeye yönelik çalışmalarının sonucunda ”Kimya’nın temellerini yeni matematik-lere oturma kuramı”nı buldu. Yeni nicem kanununu geliştirerek kimyayı ezber yerine yeni matematik fizik temellerine bağladı.
1982-1988
Yale’de düzenlediği kimyanın matematik temelleri üzerine bir dizi seminere çeşitli ülkelerden bilim adamlarını davet etti. Böylece ”matematiksel kimya” diye yeni bir dalın ortaya çıkmasına, J. Mathematical Chemistry dergisinin ve uluslararası kurultayların örgütlenmesine önayak oldu. İlk kurultayda açılış konuşmasını yaptı. Derginin yayın kurulu üyesiydi.
1984-1986
İsviçre’nin Davos kentindeki EMF’de (Avrupa Yönetim Forumu) katılımcı.
1985
Yaklaşık on yıldır üzerinde çalıştığı ve teorisinin matematiğini 180 teoremden çıkardığı araştırmasını anlatmak üzere dünya turuna çıktı. ABD, Kanada, Batı ve Doğu Almanya, İsviçre, Japonya ve Kore’nin çeşitli üniversite ve kurumlarında konuşmalar yaptı.
1986-1989
Florida Uluslararası Bilim ve Sanat Merkezi kurulması için çalıştı.
1988
Türkiye’ye davet ediler ek Milli Eğitim Şurası’na katıldı.
Amerikan basını, 180 teoremden çıkardığı ve fizik ve kimyaya yeni bir bakış getiren teorisini çocuklara resimli oyunlarla anlattığı için kimyayı herkesin türetebileceğini ispatladığını yazdı.
1990
Annesi Rüveyde Sinanoğlu vefat etti.
1991
TC Kültür Bakanlığı’nın Bilgi Çağı Ödülü’nü aldı.
1993
Merkezini Yale Üniversitesi’nden Türkiye’ye taşımaya karar verdi.
1994-1995
Yıldız Teknik Universitesi Fen Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümu nde profesör ve rektör danışmanı.
1995
ILESAM ”Üstün Hizmet Ödülü”nü, GESİAD ”Yılın Bilam Adamı Ödülü”, Türkiye Yazarlar Birliği ”Yılın Fikir Adamı” ödülünü aldı.
EYLÜL 1995
Kaş’ta düzenlenen Ulusal Türk Fizik Kurultayı’na onur başkanı ve konuşmacı olarak katıldı.
1996
Türk-Kazak Hoca Ahmet Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Üyesi oldu.
1999
Elazığ’da düzenlenen 1. Türk Dünyası Matematik Kurultayı’na katıldı.
Yıldız Teknik Üniversitesi’nde çok sayıda öğrenciye kimya, matematik, moleküler biyoloji alanlarında doktora, lisans tezi yaptırdı.
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, Kıbrıs Doğu Akdeniz Üniversitesi, Manisa Celal Bayar Üniversitesi, Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi, Elazığ Fırat Üniversitesi ve İstanbul Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fen Bilimleri’nde konuşmalar yaptı. Malatya’da halka ”Dünyada ve Türkiye’de Eğitim” konuşması yaptı.
EYLÜL 1999
Samsun’da düzenlenen XIII. Ulusal Kimya Kurultayı’nda çağrılı tebliğini sundu.
DPT Yükseköğretim ve İktisadi Gelişme Uzmanlar Kurulu’na katılan yüzü aşkın akademisyen tarafından başkan seçildi.
1999-2000
Miami Üniversitesi Matematik Bölümü’ne ”adjunct profesör” yapıldı.
2.000
Yale Üniversitesi’nde ”Kimyanın yeni temel kuramı ve organik ve anorganik kimyaya uygulamalar” lisans üstü dersler verdi.
ŞUBAT 2.000
Teksas Austin’de ”Uluslararası Molekül Yapıları Kurultayı”nda çağrılı tebliğ sundu.
NİSAN 2000
TC Başbakanlık Devlet Planlama Teşkilatı DPT’nin 40. yıldöııümü ve 8. Beş Yıllık Planın başlatılması münasebetiyle bir konuşma yaptı: ”Bilimsel Araştırmanın İktisadi Gelişmeye Katkısı”
EYLÜL 2000
XIV. Ulusal Kimya Kurultayında Diyarbakır’da çağrılı kimya konuşması yaptı.
2001
Halen ABD Yale Üniversitesi’nde iki kürsü (fiziki-kimya, moleküler biyokimya / biyofizik) profesörü. Kuramsal Fizik Merkezi ’nın üyesi. Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya Bölümü’nde profesör.
NİSAN 2001
Çanakkale Üniversitesi’nde iki bilimsel konuşma yaptı.
2001
Yerel gazeteler Birliği'nce "halk Kahramanı Ödülü" verildi
2002
Antalya'da Uğur Mumcu Bilim Ödülü
2002
TÜRKSAV Türk Dünyası'na Hizmet Ödülü (2002) verildi
Yıldız Teknik Üniversitesi'nden yaş sınırında (67) emekli oldu.Yale'deki hayat kaydıyla, ömür boyu olan iki kürsülü profesörlüğünü, Türkiye'nin ve Türkçe'nin başına gelenlerle daha verimli mücadele edesilmek için, "emeritus professor" ünvanına çevirterek Türkiye'deki faaliyetlerini daha da yoğunlaştırdı. O ara Türkiye genelinde ki herhangi herhangi bir bir evrenkentte (üniversitede) yetenekli gençlere, fizik kimya, matematik, moleküler biyoloji dallarında Mastır, doktora araştırmaları yaptırması, herşeyi YÖK'ten soran rektörlerce engellendi.Ama Oktay Sinanoğlu, bir yandan bilimsl araştırmalarına dış ülkelerde devam ediyor.

Türkçe'nin Yazılışı, Okunuşu


Eskişehir'e indim; Porsuk Çayı'nın orda, dükkânın adı "Lavash". İstanbul, Beşiktaş yokuşunda kebapçı olmuş "Dönerchi". Allah Allah, bunu yazan zât-ı Avrupaî anlaşılan Batı dilinde "ch" nın "c" değil, "ç" okunduğunun da farkında değil. Ve tabii böyle gülünç (daha doğrusu acınacak) misâlleri artık sıkça görüyorsunuz. Sâdece aşağılık duygusundan, sömürge ruhluluktan mı, yoksa üstüne özenti sıvanmış bir kara câhillikten mi oluyor bunlar dersiniz? Sanmam; işin temelinde "millî eğitim"i 1946'dan beri güdümüne almış yabancı danışmanların (ve tabii onların yerli emir kullarının) kademeli oyunlarından biri yatıyor. Nasıl mı?

Kademeler şöyle:

1. Önce Türkçe ikiye bölündü (yanlış adlarıyla "Osmanlıca", "Öz Türkçe", geçen iki yazımda belirttiğim daha doğru adlarıyla "Eski Türkçe", "Kök Türkçe" diye). Bilim terimleri, Atatürk'ün yolunda bir süre Kök Türkçe'den türetilip bu terimler ortaöğretime yerleşti. Ancak aynı terimleri evrenkentler pek kullanmadığı için tam bir teknik dili birliği oluşmadı. "Solcu" diye bilinen Öz Türkçeciler 1950-1980 arası tedrîcen ana gayeden uzaklaşıp Eski Türkçe'yi tasfiye yoluna girdiler. "Sağcı" diye bilinen Eski Türkçeciler ise bu tasfiyeciliğe aşırı bir tepki olarak bilim için Kök Türkçe'den türetilen terimlere dahî düşman oldular. (Bu konuları son iki yazımda etraflıca işledim). Oluşan boşluğa İngilizce bozuntusu ("Tarzanca" lâflar hücum etti. İki tarafın da saplantılıları, artan "Anglomanlıca" tehlikesine pek aldırmadılar; birbirleriyle "Kelime mi, sözcük mü?", "Millet mi, ulus mu?" diye kavga etmeyi sürdürüyorlardı.

2. İngilizce ile eğitim, önceleri yalnız fen dersleri olmak üzere ilk kez bir Türk okulunda (hem de Atatürk'ün tam tersi gayeyle kurduğu okulda) 1953'te başladı. Kısa sürede bu, devletin birçok okullarına, sonra özel ve cemaatlerinkine bulaştırıldı. 1960'ta gene dış telkinle ilk kurulan İngilizce dilli Türk evrenkentini zamanla birçok yenileri tâkip etti. Bunlarda yalnız fen değil, tüm dersler İngilizce oldu (tarih, edebiyat dâhil). Kamuoyu toptan aldatıldı (Bkz. O.S, "Bye Bye Türkçe" kitabı (Otopsi Yayınları, İst., 25.baskı 2005).

3. 1990'larda "Tarzanca" ile eğitim ilkokullara, anaokullarına kadar indirildi. (Bir ülkenin dilini yok etmenin temel yöntemi).

4. Bir yandan da Türk yazısını bozmak (sonra yok etmek) faaliyetleri yürütülüyordu. 1980 darbesinde, birden Türk yazısındaki inceltme işaretleri (^) kalktı. Tabii bu, "Eski Türkçe" sözcükleri yazılamaz hâle getiriyor, Türkçe'ye de büyük bir karışıklık darbesi vuruyordu. (Örn. "hala" "hâlâ", "kar" "kâr" ikililerindeki gibi.) İşin garibi, tasfiyeciliğe karşı olanlar dâhil "sağ"lı, "sol"lu basın-yayın bunu uyguladı. Kimin başlattığına gelince, iki taraf ta birbirinin üstüne atıyordu. Demek ki, hiçbirinden değil, olay gene yabancı danışmanlardan (yâni "güdücü"lerden) kaynaklanmıştı. [Sanırım aynı sıralarda, okullarda da Türkçe yazım kuralları öğretilmez oldu. Zâten edebiyat (ve târih) dersleri de azaltılıp duruyordu].

5. Atatürk'ün yeni Türkçe yazısı tüm dünyanın imrendiği, bütünüyle diline tam uyan, okunduğu gibi yazılan, yazıldığı gibi okunan bir yazıdır. Herkes bu yazıyı birkaç haftada öğrenebilir. İlk defâ karşınıza çıkan bir kelimenin nasıl okunacağı, nasıl yazılacağı diye bir sorun yoktur. "Harf harf söyle" diye sorulmaz. Batı dillerinde, özellikle şu imlâsı tam bozuk "Tarzanca"da ise, biri "Adım Smith" dese, öbürü hemen, "spell it" (harfle) der. Ne gülünç; halbuki "Smith", Türkçe'deki "Mehmet" kadar yaygın bir isim. Türkçe'nin ve yazısının bilgisayar ve bilim için en uygun dil ve yazı olduğu hakkında ise Batılılar da artık yazılar yazıyorlar.

Dili İngilizce olan okullarda çocuklara okuma yazma öğretmek çok zordur. Her sözcüğün okunuşunu yazılışını çocuk ezberleyecek. Kural kaide yok. Nitekim ABD basınına göre orada liseyi bitirenlerin yüzde 60'ı kendi dili İngilizce'yi dosdoğru okuyup yazamıyor. Türkçe'de ise yakın zamana kadar çocuklar heceleme yöntemiyle ve Türkçe'nin güzel kuralları sâyesinde her şeyi hemen okuyabilir, yazabilir konuma ilk yılda gelirlerdi. Derken, Türkçe'yi yok edip yerine 250 kelimelik köle dili İngilizce'yi koymak ana planına uygun olarak, yabancı danışmanların güdümüyle okullarımızda Türkçe okumak yazmak öğretimi yöntemi değiştirilip kelime kelime, her birisinin görüntüsünü ezberleme yöntemi kondu. Sonuçta evrenkentli gençlerin bile imlâsı bozuldu (e-postalarda sık sık görüyoruz). Tabii buradaki dış güdüm gayesi, aslında sâdece İngilizce okumayı öğretmek, Türkçe'yi toptan yok etmek. Ayrıca ilkokulda Türk alfabesi öğretirken "w", "q"yu da katıyorlar.
Yukarıda, bir dizi abuk sabuk, mantıksız gibi görünen olayların, yapılanların arasında nasıl bir temel bağıntı, nasıl bir düşman hedefine doğru adım adım yürüyüş olduğunu göstermeye çalıştık. Umarım durum belirginleşmiştir.

Şimdi Türkçe'nin yazısı konusundaki ilkelerimizi şöyle sıralayabiliriz:

a. Türk yazısında inceltme (^) işaretleri herkes tarafından mutlaka kullanılmalıdır. (Bilgisayarda onları koymak da çok kolay.) Yazarlar, çıkacak yazılarında koydukları inceltme işaretlerinin aynen baskıda da olması için yayınevine, gazete, dergi idâresine (bizim yaptığımız gibi) ısrar etmeli.
b. Okullarda okuma yazma tekrar bizim usul heceleme yöntemiyle öğretilmeli. Türkçe'nin dilbilgisi, ses uyumları, terim türetme kuralları eskiden olduğu gibi çok iyi öğretilmeli.
c. Türk edebiyatı (her dönemdeki) ve târihi dersleri yeniden ihyâ edilip 1980'e kadar olduğu şekle ve miktara rücû etmeli; tarih derslerinde Türk kültür tarihine verilen yer de artırılmalı.
Tabii bütün bunların olabilmesi için her düzeydeki eğitimi düzenleyen devlet kuruluşları artık kesinkes yabancı "danışman"lar hâkimiyet ve güdümünden kurtarılmalı. Türk gençliğinin, dolayısıyla milletinin geleceğini, kaderini gizli, açık düşmanlar değil, Türk milletinin öz vatansever evlâtları belirleyecektir.
elif86
(şimdiye kadar 117 posta)
30.12.2011 21:26 (UTC)[alıntı yap]
Oktay Sinanoglu Türkçemizin vahim durumunu anlatiyor:


"Insanlar istedikleri dili ögrensinler, ama egitim bir ülkenin kendi diliyle yapilir. Az bilenlerin hiç bilmeyenlere ögrettigi bilim, bilim degildir." diyor.
Örnekler veriyor, milletlerin yabanci dille egitim yaparak kimliklerini, bagimsizliklarini nasil kaybettiklerini, ama buna karsilik sömürgecilerin nasil kazandigini anlatiyor. Ve bunlari anlatan deha, yillarini Amerika'nin en büyük üniversitelerinde hocalik yaparak, dünyada konferanslar vererek geçirmis bir kisi.

Yabanci dil ögrenmenin bu kadar revaçta oldugu, dil bilmeyenin ikinci sinif vatandas muamelesi gördügü bir ülkede bu tür konusma önce ters gibi geldi, sonra Alman, Fransiz, Italyan, Ispanyol, hatta Isveç üniversitelerini düsündüm. Hiçbirinde kendi dillerinden baskasi kullanilmiyordu. Bilim dilini(!) seçen bir biz kalmisiz, anlasilan.Baska dilden okutulan bir bilim dali ülkenizde kullanilamadigi gibi yabanci ülkelerde de ise yaramayacak, çünkü o dili daha iyi konusanlar sizi geçecekler. O zaman ülkede bilim adami yetismeyecek, ülkeyi baska ufuklara tasiyan kimseler de... Çünkü dil kullandirmak ülkenin sömürgelestirilmesidir. Yabanci dili iyi konusanlar isletmeci, borsaci olur. Bilim ve digerleri o dili kendi öz dili olarak konusanlara kalir. Bunlar Sinanoglu'nun ileri sürdükleri.

Sinanoglu'nun en ilginç yaklasimlarindan biri de kendi ülkesinin yabanci dille egitim yapan bir üniversitesiyle ilgili anisiydi. Orta Dogu Teknik Üniversite'sinde kuramlari ile ilgili olarak verdigi konferansta ünlü bir profesörün yanina yaklasip kulagina "Burasi ODTÜ, lütfen Türkçe degil, Ingilizce konusun." dedigini anlatiyor.Oktay Sinanoglu sabaha kadar konustu. Ülkesinin gelecegi için, Türk insaninin gelecegi için. Çünkü dili kullanmamanin bir buçuk nesil sonra o milleti yok ettigini gözleriyle görmüstü ve bunun Türkiye'ye uygulanmasini istemiyordu. Sabah kiminle konussam bana Sinanoglu'ndan söz ediyordu. Amerika'da ve dünyada bilim dalinda büyük hizmetler veren, Nobel'e aday olan Meydan Larousse'da söz edilen bir adam kendisini bilimden sonra ülkesinin gelecegine adamisti.Bugün herkes onun söylediklerini ve bundan sonra yapacagini söyledigi savasi tartisiyor. Artik hiçbir sey eskisi gibi olmayacak.Ülkenin durumu karanlik ama en azindan onun gibiler, düsünenler, savasçilar var.

Bir Savaş Nasıl Kaybedilir II—Ulusun Ulus Olmaktan Çıkarılması

Yazan: Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu

Evet, savaşın (daha doğrusu işgalin) cephede değil, pek çok yıl öncesinden sinsi sinsi nasıl başladığını, dost postundaki düşmanı, vatanına göz dikilmiş hedef ülkenin ayarlanmış sahte aydın ve her daldaki üst kademelerinin nasıl kucaklayıp kendi ülkelerini kundakladığını, geçen yazımızda (I) gözden geçirmeğe başlamıştık. İktisâdî, mâlî çökertmeyi ele aldık (1-7). Şimdi daha da tehlikelisi, ulusun ulus olmaktan çıkarılmasına yol açacak derin ruhbilimsel savaş ameliyeleri ile (işlemleriyle) devam ediyoruz:

Bir ulusun maddî gücünün olması elbette mânevî gücünün varlığına bağlı.Ulusun fertlerini bir arada tutup ortak ulusal (millî hedeflere yönelten de mânevî unsurlar. Gizli düşman bunları yıllarca incelemiş, gerçek güç kaynaklarını tespit etmiştir. Onların aşındırılması, sonra yok edilmesi için adım adım sessizce ve sabırla çalışacak. En etkili yöntem olarak ta istediklerini hedef ülkenin kendi fertlerine yaptıracak (Bkz. (I)).

Ulusu ulus yapan, binlerce yıldan gelişe gelişe süregelmiş ulusal kültür. Ulusa mensubiyet hissi ise ulusal kültürle yetişmiş, onunla yoğrulmuş olmaya bağlı. Bu mensubiyet hissi kuvvetli olanlar, özellikle düşman ortada göründüğünde vatanın korunması, ulusun bekası için her şeylerini, hattâ canlarını bile fedâ edebilirler. Ancak, iş o raddeye gelmeden, vatanseverlerin, adım adım ülke ve ulusun dibinin nasıl oyulduğunu, halkı bir arada tutan harcın nasıl eritildiğini fark etmeleri, ve bu sessiz istilâya karşı bir araya gelerek düşmanın her sinsi adımına karşı halkı uyarmaları, karşı durmaları, aynı cinsten sessiz, ama etkili adımlarla mücadele vermeleri gerekmektedir.

9) Kültür unsurları nesilden nesile eğitimle aktarılır: Ailede, köyde, sonra okulda, evrenkentte, ve gün-be-gün basın-yayınla, toplu sohbetlerde, ve konuşmacılarla; ayrıca filimlerle, hattâ musikî ile. O halde düşman önemli gördüğü kültür unsurlarını eritmek için aile, köy, okul, evrenkent düzenlerine el atıp onları sinsice bozacak ve yabancılaştıracak, basın-yayını ele geçirecek, yerli filimciliği ve musikîyi yok edecek, yerine kendininkinin bozuğu ile halkı topa tutacaktır.

10) Ülkeye millî kimliğini veren, tapusunu o ulusun yapan, ulusun tarihinden gelen kent, kasaba, köy, dağ, ova, nehir adlarıdır. Düşman gezim (turizm) gibi bahanelerle zâten geçim kaynağı kalmamış halkı uyutarak yer adlarını yabancı isimlerle değiştirecek, ama tabii bunu da, kilit noktalara yerleştirdiği ayarlı, “beşinci kol” cemiyet üyelerine yaptırtacaktır (son perdede ise bilinci kalmamış safdillere).

11) Atalarının ülkeye mührünü basmış mirâsı yer adları olduğu gibi, bıraktığı târihî âbideler olduğuna göre, düşman bunları ihmal ettirecek, yıkıma terk ettirecek. Her ülkede insanın var olduğundan beri birikegelmiş binlerce yıllık katmanlar bulmak mümkün. On dokuzuncu yüzyılda başlayarak düşman ve bazen onun körüklediği göze görünür sömürgeciler, kazıbilimi (arkeolojiyi) bir ülkenin istilâsına dünya kamuoyunu hazırlamak için kullandılar. Katmanlardan işlerine gelenleri ön plana çıkarıp ulusun öz köküyle ilgili olanları örtbas ettiler (Örn. Bkz. Kâzım Mirşan’ın buluşları, ve onları sâdeleştirip özetleyen Halûk Tarcan’ın kitabı, (“Ön-Türk Târihi”, Kaynak Yayınları, İstanbul 1997). Bunda da hedef ülkenin evrenkentlerine, ve “Kültür” ve Gezim Bakanlıklarına önemli görev verildi. Pek çok ülkede bu etkinlik gerçekleştirildiyse de, en yoğunları ve sonuç alıcıları her Orta-Doğu ülkesinde ve Kuzey Afrika’da oldu.

12) Ataların mânevî mirası ise özellikle edebiyat: Halk edebiyatı, okumuşların edebiyatı, felsefî edebiyat. Düşman bunları eğitim düzenine soktuğu çoğu görünmez “danışman”larıyla, imzaları basan ayarlı yetkililerce eğitim düzeninden önce tedricen, sonra toptan kaldırır, unutturur; ayarlı ve şişirilmiş yazarlarını ünlü kılarak köklü ulusal edebiyatı gözden düşürür. Son fasılda, gençler zâten kendi dillerinde (okusalar bile) yazılmış olanları anlayamayacak, düşmanın vâcip gördüğü sulandırılmış bir yabancı dile bağımlı olacaklar, gittikçe düşünme ve hissetme yeteneklerini yitireceklerdir.

13) Ulusun mayası, toplumun harcı, a) din, b) dil, ve c) özünün tarihi bilincini, (o sırayla), düşman hedef alır. a) “Küresel kıraliyetçi”nin birinci hedefi dünya çapında kollayıcı bir idârî düzene sahip ve milyarlarca insanı kapsayan dinlerdir. Çünkü böyle dinler, tek ülkenin dışında, bir çok ülkeyi içine alan bir direnme duvarı oluşturur, o ülkeler arasında dayanışmayı sağlar, düşmanın ince oyunlarına karşı halk kitlelerini mânen koruyabilirler. Düşmanın bu duvarları yıpratması, sonra yıkması gerekmektedir. O dinden olanların arasına nifak sokulur, sahte mezhepler kurulur; bu mezheplere ilkel tavırlar takındırılıp aşırı işler yaptırılarak o dinin bütünü önce dünya kamuoyunda, sonra ülkelerin kendi içlerinde gözden düşürülür; merkezî mânevî teşkilâta bağlılık yok edilir; aynı dinden olan, eskiden birbirini kardeş gibi gören uluslarda ırkçılık, sahte (kültür, gönül, fikir esasına dayanmayan) ve sözde milliyetçilik (millîlik yerine) teşvik edilir. Bu suretle, dindaşlar birbirine düşürüldüğü gibi, gerçek ulusal duygular, ulusal bağımsızlık, ulusal kültür kavramları da gözden düşürülür. Hedef ülkenin önce sahte aydınları, sonra daha geniş kitleler millî menfaatlere, istiklâle bigâne kalırlar. Eski ve tarihî dindaşları milletlerin başına gelenler ise onları artık ne üzer, ne ilgilendirir; sırada kendilerinin olduğunu bile düşünemez, ibret alamaz olurlar.

Hedef ülkelerde geniş dindar kitleler saptırılıp, dinlerinin özünde böyle bir şey olmadığı hâlde, kendi uluslarının lâfının bile edilmesine, ulusal dilden, kültürden, tarihten bahsedilmesine düşman kılınırlar. Öbür yanda, ayrı bir kavim gibi davranmaya başlamış sahte aydın sınıfı, analarının, babalarının, dedelerinin (hakkında artık bir şey bilmedikleri) dinine düşman kesilmişlerdir.

14) İşte bu hazır ortama yabancı misyonerler çıkagelir; önce usul usul, yabancı dil öğretmeni pozunda, sonra açıktan ve akın akın. Gelen misyonerler genellikle düşmanın istihbarat dairelerinden desteklidirler. Çoğu, çok öncelerden düşmanın diğer yabancı ülkelerde kurdurduğu, oranın dini içinden çıkarılmış sapkın, sahte mezheplere aittir. “Küresel kıraliyetçiler”in, dünya köleleri için türettiği sahte din ve onun insancıllıktan uzaklaştırılmış, hurafelere boğulmuş sahte mezhepleri.

Hedef ülkenin kültür, gezim, ve eğitim bakanlıkları, içindeki “cemiyet üyeleri” vâsıtasıyla yabancı misyoner faaliyetlerine pervâsız izin verdiği gibi, onların âdetâ ortağı gibi çalışır olurlar; yabancı sahte dini metheden kitapçıklar basar, dağıtırlar; ülkenin dinî, târihî eserleri, anıtları yerine, yabancı dine aitmiş gibi yıkıntılar “keşfeder”, milletin parasıyla bunları onarır, yabancı tapınaklar inşa ettirir, âyine açarlar. “Yurdu tanıtıyoruz; gezmen (turist) gelecek” yutturmacasıyla, içerde ve dışarıda, ülkenin “dinî, târihî mirâsı” , “kutsal zenginlikleri” diye o ulusun dinî, târihî mirâsını değil, düşmanın istediği tarzda sahte yabancı dinin ve târihin, ülkenin kimliği olduğu intibâını uyandırırlar. Ülkenin kamu ulaştırma kuruluşlarının başındakiler de buna katılır. Yabancı ülkelerdeki, o ulusun dıştaki fertlerinden oluşan topluluklara dahî bu propaganda uygulanır. Ülkenin kimliği değiştirilmekte, istilâcıya karşı direncini koruyacak bağışıklık (muafiyet) dizgesi yok edilmektedir.

Derken, b) dil, ve c) özünün târihi bilincine taarruz gelir. Dinden, onunla iç içe girmiş (her dinde olduğu gibi) o din öncesi ulusal kültür, ulusal yaşam tarzı ve yaşam felsefesi unsurlarının sahte din âlimlerince ayıklanmasından sonra halk çapında zemin, ulusal dil ve tarihin yok edilmesine hazırdır. Bunların yok edilmesi, o dil yerine düşmanın uygun gördüğü sulandırılmış yabancı dille eğitimin önce yabancı okullarda, sonra devletin, nihayet özel, hattâ sözde dinî vakıfların okullarında başlatılıp yurdun her köşesine yayılmasıyla olur. Öldürücü darbe ise yabancı dille eğitimin anaokullarına kadar indirilmesi, artık öğretmenlerin de yabancı olmasıyla gelir. [ (b) ve bir miktar (c)’nin geniş işlenmesi için Bkz. O. Sinanoğlu, “Bye-Bye Türkçe”, “Hedef Türkiye”, ve “Büyük Uyanış” kitapları, Otopsi Yayınevi, İstanbul (2000-2003)]. Küresel kıraliyetçilerin gizli kuyrukları kilit kademelerde görevlerini yapmışlardır. Ama bu kuyruklar da sonunda düşman tarafından ülkelerinin topraklarından sürülecekler, çoluk çocukları da soykırımdan kurtulamayacaktır.

İşte böyle. Yukarıda toplu hâlde özetlediklerimiz, iki Amerika kıtası, Avrupa, Asya, ve Afrika’nın pek çok ülkesinde uygulanmıştır. Bu gün de çok yerde devam ediyor. Son perdeler oynanıyor. Bizim ülkemizin, ulusumuzun, bu savaşın, daha doğrusu istilânın neresinde olduğuna okuyucu kendi karar versin. “Peki bu



Bütün konular: 316
Bütün postalar: 464
Bütün kullanıcılar: 2987
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley

ZİYARETÇİ SAYACI

Çevrimiçi: ziyaretçi

Bugün: 168 ziyaretçi

Toplam: 2371567 ziyaretçi

IP Adresiniz: 3.147.44.121

ZİYARETÇİ DEFTERİ

KRONOLOJİK TARİH

» Dünya Tarihi Kronolojisi

» Türk Tarihi Kronolojisi

» Selçuklu Tarihi Kronolojisi

» Osmanlı Tarihi Kronolojisi

» İnkılap Tarihi Kronolojisi

» Bilim Tarihi Kronolojisi

» İslam Tarihi Kronolojisi

» Kurtuluş Savaşı Kronolojisi

» Avrupa Birliği Kronolojisi

» Sanat Tarihi Kronolojisi

İLKLER TARİHİ

» Türkiye'de İlkler

» İlk Buluşlar

» Dünyada İlkler Tarihi

» İlk Müslüman Türk Devletleri

» İlk Türk Devletleri

» Türk Edebiyatında İlkler

» Dünya Edebiyatında İlkler

» Türk Sinemasında İlkler

» Türk Sporunda İlkler

» Türk Tarihinde İlkler

ÜLKELER

» Ülkeler Hakkında Bilgiler

» Ülkeler Neleri İle Ünlü

» Az Bilinen Ülkeler

» Ülkeler ve Başkentleri

» Ülkelerin Para Birimleri

» Ülkelerin Tatil Günleri

» Ülkelerin İlginç Yasakları

» Ülkelerin Evlilik Gelenekleri

TARİH

» Haçlı Seferleri

» Osmanlı Eserleri

» Selçuklu Eserleri

» İnönü Savaşları

» Birinci Dünya Savaşı

» İkinci Dünya Savaşı

» İstanbul'un Fethi

SPOR

» Futbol

» Basketbol

» Voleybol

» Tenis

» Masa Tenisi

» Atletizm

» Cirit

» Olimpiyat Oyunları

RESİM

» Resim Nedir

» Resim Teknikleri

» Ünlü Türk Ressamları

» Çağdaş Sanat Akımları

» Renklerin Dili

2010 - 2014 Eğitici Bilgi

| Ana Sayfa | İletişim | Banner Kodları | Ziyaretçi Defteri |

Ödev
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol