Bilim İnsanları ve Buluşları
BİLİM İNSANLARI VE BULUŞLARI
Albert Einstein (14 Mart 1879 - 18
Nisan 1955) , Alman asıllı fizikçi
20. yüzyılın en önemli kuramsal fizikçisi olarak nitelenebilir. Görelilik
kuramını geliştirmiş, kuantum mekaniği, istatistiksel mekanik ve kozmoloji
dallarına önemli katkılar sağlamıştır. Kuramsal fiziğine katkılarından ve
fotoelektrik etki olayına getirdiği açıklamadan dolayı 1921 Nobel Fizik Ödülü'ne
layık görülmüştür. (Nobel Ödülü'nün ve Nobel Komitesi'nin o zamanki ilkeleri
doğrultusunda, bugün en önemli katkısı olarak nitelendirilen görecelik kuramı
fazla kuramsal bulunmuş ve ödülde açıkça söz konusu edilmemiştir.)
Ulm'da doğdu. Çocukluğunu Münih'de geçirdi ve ilk öğrenimini burada yaptı. Lise
öğrenimini 1894'te İsviçre'de tamamladı ve 1896'da Zürih Politeknik Enstitüsü'ne
(ETH) girdi. Sonradan İsviçre vatandaşı oldu ve Sırp asıllı bir kız öğrenci ile
evlendi. Sonra Bern'de federal patent dairesinde görev aldı. Bu görevden arta
kalan zamanlarda çağdaş fizikte ortaya atılmaya başlanan problemler üzerinde
düşünmek fırsatını buldu. Önce atomun yapısı ve Max Planck'ın kuvantum teorisi
ile ilgilendi. Brown hareketine ihtimaller hesabını uygulayarak bunun teorisini
kurdu ve Avogadro sayısının değerini hesaplayarak teorisini test etti. Kuvantum
teorisinin önemini ilk anlayan fizikçilerden birisi oldu ve bunu ışıma
enerjisine uyguladı. Bu da onun, ışık tanecikleri veya fotonlar hipotezini
kurmasını sağladı. Bu yoldan fotoelektrik olayını açıklayabildi. Bu
çalışmalarını açıklayan ve 1905 yılında "Annalen der Physik" dergisinde
yayımlanan iki yazısından başka, üçüncü bir yazısı daha çıktı ve bu yazıda
görecelik teorisinin temelini attı. Teorileri sert tartışmalara yol açtı.
1909'da Zürih Üniversitesi'nde öğretim görevlisi oldu. Prag'da bir yıl kaldıktan
sonra, Zürih Politeknik Enstitüsü'nde profesör oldu. 1913'de Berlin Kaiser-Wilhelm
Enstitüsünde ders verdi ve Prusya Bilimler akademisine üye seçildi. İsviçre
vatandaşı olarak 1. Dünya Savaşı'nda tarafsız kaldı.
İkinci defa, bu kez akrabasi olan bir kadınla, evlendi; bu yirmi yıl içinde
birçok özlü inceleme yazısı yayımladı ve bunlarda teorilerini geliştirdi.
1921'de Fizik Nobel Ödülü'nü kazandı.
Yabancı ülkelere bir çok gezi yapmakla birlikte 1933'e kadar Berlin'de yaşadı.
Almanya'da yönetime gelen Nasyonal Sosyalist (Nazi) rejimin ırkçı tutumu
dolayısıyla, pek çok Musevi asıllı bilim adamı gibi o da Almanya'dan ayrıldı.
Paris'te College de France'ta ders verdi; burdan Belçika'ya oradan da
İngiltere'ye geçti. Son olarak Amerika Birleşik Devletleri'ne giderek Princeton
Üniversitesi kampüsünde etkinlik gösteren Institute for Advanced Study'de (İleri
Araştırma Enstitüsü) profesör oldu. 1940 yılında Amerikan yurttaşlığına geçti.
1955'de Princeton'da öldü.
Fizik alanındaki çalışmaları modern bilimi büyük ölçüde etkiledi. Kendisi
özellikle zaman ve uzay için düzenlenmiş bağlılık (izafiyet) teorisiyle tanındı.
Bu teori üç bölüme ayrılır: Newton mekaniğinin yasalarını değiştiren ve kütle
ile enerjinin eşdeğerli olduğunu öne süren sınırlı bağlılık (1905); eğrisel ve
sonlu olarak düşünülen dört boyutlu bir evrene ait çekim teorisini veren genel
bağlılık (1916); elektro-manyetizma ve yerçekimini aynı alanda birleştiren daha
geniş kapsamlı teori denemeleri. İlk iki teorinin geçerliliği atom fiziği ve
astronomi alanında yapılan deneylerle çok başarılı bir biçimde sınanmıştır;
çağdaş fiziğin temel taşları arasında yer alırlar.Söylediği güzel bir söz vardır
"Ben atomu iyi birşey için keşfettim,insanlar atomla birbirlerini öldürüyorlar"
Alfred Bernard Nobel,
(21 Ekim 1833, Stockholm, İsveç – 10 Aralık 1896, San Remo, İtalya)
Alfred Bernhard Nobel (21 Ekim 1833, Stockholm, İsveç – 10 Aralık 1896, San Remo,
İtalya), İsveçli kimyager ve mühendis, dinamit'in mucidi.
Nitrogliserin'i patlayıcı madde olarak kullanma yollarını araştırdı. 1863
yılında Stockholm'de az miktarda nitrogliserin yapmaya başladı. Birkaç ay süren
araştırmaların sonunda bir patlama ile laboratuvar yıkıldı. Çalışmalarına devam
eden Alfred Nobel 1865'te yeni bir fabrika kurdu, bir süre sonra ikinci
fabrikasını da açtı. 1864 yılında araştırmalarının sonucunu aldı ve dinamit
barutunu buldu. Araştırmalarına devam eden Nobel, 1877'de Balistit adını verdiği
yeni bir çeşit barut tasarladı. 1879'da, Paris yakınlarındaki Servan'da bir
laboratuvar kuran Nobel, buradaki çalışmaları sırasında dumansız barut adını
verdiği ve eşit miktarlarda nitrogliserinle nitroselüloz karışımından oluşan,
itici barutu buldu.
Birkaç yıl sonra kordit adlı patlayıcı madde konusunda İngiliz hükümeti aleyhine
dava açtı, ancak davayı kaybetti. Bu dönemde Fransa'ya karşı kurulan bir
ittifakta İtalya ile işbirliği yapan Nobel, aleyhindeki kampanyalar sonucunda
Paris'i terk ederek İtalya'nın San Remo şehrine yerleşti, laboratuvarını da
oraya taşıdı.
Nobel, San Remo'da 1896 yılında beyin kanaması sonucu öldü. Vasiyetinde,
mirasının Nobel Ödüllerinin enstitüleştirilmesi yönünde kullanılmasını ve
33.200.000 kronunun her yıl insanlığa hizmette bulunanlara sunulmasını
istemiştir.
Bu ödüller, fizik, kimya, tıp ya da fizyoloji, edebiyat ve barışa hizmet olmak
üzere toplam beş dalda verilecekti. Nobel'in bu vasiyeti önceleri büyük tartışma
yarattı. Ancak 1900 yılında İsveç hükümetinin Nobel Vakfı'nı kurmasıyla, Nobel
Ödülleri düzenli olarak verilmeye başlandı. Daha sonra 1968'de İsveç Bankası
Alfred Nobel'in anısına bir ekonomi ödülü vermeyi kararlaştırdı, ödül ilk kez
1969'da verildi.
Sentetik bir element olan Nobelium onun anısına bu isim ile anılmıştır.
Wright Kardeşler
Wright Kardeşler, ilk motorlu uçağı yapan ünlü kardeşlerdir. Wilbur Wright 1867
yılında doğmuş, 1912 yılında ölmüştür. Kardeşi Orville Wright ise 1871 yılında
doğmuş, 1948 yılında ölmüştür.
Ohio, Daytonlu iki bisiklet ustası olan Wilbur ve Orville Wright, 1899'da
kuşların nasıl uçtukları hakkında kendilerine ipucu verebilecek herşeyi sistemli
bir şekilde incelemeye başladılar. Bilimsel eserlerde ve eski insanların
deneyimleri arasında kendi işlerine yarayacak hiçbirşey olmadığını kısa sürede
anlayan Wright kardeşler sadece Berlin yakınlarındaki bir tepe üstünden planörle
uçuş denemeleri yapan ve bu konuda çok dikkatli notlar tutan Alman mühendisi
Otto Lilienthal'in çalışmaları vardı.
Orville Wright
Wilbur WrightLilienthal kuşların uçmalarını çok yakından incelediği için
planörünün bir kuşu andırmasına fazla şaşmamak gerekir. Fakat o içlerinde ünlü
ressam Leonardo Da Vinci'nin de olduğu birçoklarını cezbeden tuzağa, yani kuş
uçuşunu temsil eden kanat çırpma olayının cazibesine kapılmadı. Lilienthal
uçabilecek bir uçağın havayla temas halinde olan sabit bir kanadı olması
gerektiğini gösterdi. Kararlı bir uçuşu gerçekleştirebilmek için gerekli kontrol
sadece onun söylediği böyle bir kanat tarafından sağlanabilirdi ve bu konuda
Wright kardeşler de onunla uyuşuyordu.
Wilbur ve Orville Wright bilimsel öğrenim görmemişler, liseden sonra yüksek bir
okulda gitmemişlerdi. Fakat uçma alanındaki çalışmalarını ilerlettirken kendi
bilimsel yönlerini de model uçaklar, uçurtmalar, insan taşıyan planörler ile
yaptıkları yüzlerce deney sayesinde bu konuda bilimsel bir eser hazırlayacak
kadar ilerlettiler. Hatta hazırladıkları 200'den çok farklı tipteki kanatları
denemek için bir rüzgar tüneli dahi yaptılar. Wright kardeşlerin 17 Aralık
1903'te North Carolina'da Orville'in kontrolünde havalanan ilk uçağı aerodinamik
ses teorisine bağlı kalınarak yapılmıştı.
Bu uçak iki pervaneliydi. Pilotla birlikte ağırlığı 335 kg.dı. Bu uçuşun beş
tane görgü şahidi vardır. Orville birinci denemede 12 saniye uçtu. Ve sadece 37
metre mesafe katetti. O günkü son denemesinde ise, bu süre 59 saniyeye çıkmıştı
ve 280 metrelik bir mesafeye uçmuştu. Daha sonra uçaklarını geliştirdiler ve
1904 yılında uçağa havada dönüşler yaptırarak, geri dönmek suretiyle kalktıkları
noktaya inmeyi başardılar.
Wright kardeşler, iyi bir uçak tasarımında kanadın ani esen şiddetli rüzgarların
zararlı etkisiyle sert havanın aşağı ve yukarı çekici etkisine karşın pilotun
düzeltmesiyle kanadın daha uygun bir vaziyet almasını sağlayan bir mekanizma
bulunması gerektiğini anladılar. Kuşları gözleyerek sert havalarda uçuş
düzeylerini korumak için kanat uçlarını nasıl büktüklerini not aldılar. Kanat
bükmeyi planörlerinin kanatlarının uçaklarını bir mekanizma yardımıyla eğerek
taklit ettiler. Deneylerinden bunun işe yarayacağını tahmin etmişlerdir.
Gerçekten de işe yaramıştır. Kanat eğmenin uçuş aerodinamiğini nasıl
etkilediğini doğru bir şekilde tahmin ettiler ve anladılar.
Wright Kardeşler artık uçabilen bir uçak yaratmışlardı ama onu nasıl
uçuracaklarını bilmiyorlardı. Bunu onlara gösterebilecek ne bir kitap ne de bir
öğretmen vardı. Yavaş yavaş ve metotlu bir şekilde uçakla dönüş
yapabileceklerinden çok zaman önce emin olmuşlardı. Daha ilk denemelerinde uçak
tam bir daire dönüşünü kolaylıkla tamamlayarak havalandıkları noktanın yanına
indi. Uçak dizaynı, diğerleri Wright kardeşlerinin seviyesine gelinceye kadar
bir süre olduğu yerde saydı. Pilotun kanadın üzerine yatık bir şekilde durmaktan
kurtarıp oturmasını sağlayacak bir yer yapılması gibi zorunlu bir takım şeyler
gerekiyordu. Wright kardeşler pilotun oturabildiği bir uçak dizaynı
hazırladılar. Ayrıca bir de iniş takımı yaparak kendilerini ilk uçuşlarında
yanlarında taşıdıkları tekerlekli kriko ve monoraydan kurtardılar.
Hezarfen Ahmet Çelebi (1623-1640)
Hezarfen Ahmet Çelebi, kendi geliştirdiği takma kanatlarla uçmayı başaran ilk
insanlardan biri olan, 17. yüzyılda Osmanlıda yaşamış Türk bilginidir. 1623-1640
yılları arasında saltanat süren Sultan IV. Murat zamanında, uçma tasarısını
gerçekleştirdiği ve geniş bilgisinden ötürü halk arasında Hezarfen olarak
anıldığı bilinmektedir.
Hezarfen'in, Leonardo da Vinci'nin kuşlar üzerinde yaptığı çalışmalarından
ilhamlandığı sanılmaktadır. Tarihi uçuşuna İstanbul'daki Galata Kulesi'nden
başlamış ve İstanbul Boğazı'nı uçarak geçmeyi başarmıştır.
İlk uçma denemelerinde, 10. yüzyıl Türk alimlerinden İsmail Cevheri'den ilham
almıştır. Cevheri'nin bulgularını iyice inceleyen ve öğrenen Çelebi, kuşların
uçuşunu inceleyerek tarihi uçuşundan önce hazırladığı kanatlarının dayanıklılık
derecesini ölçmek için, Okmeydanı'nda deneyler yapmıştır.
1632 yılında lodos bir havada Galata Kulesi'nden kuş kanatlarına benzer bir araç
takıp kendini boşluğa bırakan ve uçarak İstanbul Boğazını geçip 6000 m. ötede
Üsküdar'da Doğancılar'a inen Hezarfen Ahmet Çelebi, Türk havacılık tarihinin en
kayda değer simalarından birisidir. Bu uçuş hakkındaki belgeler şimdiye kadar
sadece Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sindeki ifadesinden ibarettir.
İstanbul Kanatların Altında...Bu olay Osmanlı Devletinde ve Avrupada büyük yankı
buldu ve dönemin padişahı IV. Murat tarafından da beğenildi. Sarayburnu'ndaki
Sinan Paşa köşkünden bu durumu seyreden Sultan, Ahmet Çelebi ile önce çok
yakından ilgilenmiş, hatta Evliya Çelebi'ye göre "bir kese de altınla"
sevindirmiş, ancak bu derece bilgili ve becerikli birisinin tehlikeli
olabileceğini düşünüp, "Bu adem pek havf edilecek bir ademdir, her ne murad
ederse elinden gelür, böyle kimselerin bakaası caiz değil" diyerek onu Cezayir'e
sürgün etmiştir. Ahmet Çelebi orada vefat etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti P.T.T. İdaresinin 17 Ekim 1950 Tarihinde İstanbul’da
toplanan Milletlerarası Sivil Havacılık Kongresi için çıkardığı üç hatıra
pulundan Zeytuni yeşil-mavi renkli 20 kuruşluk olanın taşıdığı temsili resim,
Hazerfen'in Galata Kulesi’nden Üsküdar'a uçuşunu tasvir etmektedir. bugun
hezarfen havaalanı catalca sinirlari icerisinde olup muzik alanlarida vardir.
Leonarda Da Vinci (1452 - 1519)
Leonardo da Vinci, 15 Nisan 1452 - 2 Mayıs 1519 tarihleri arasında yaşamış bir
İtalyan Rönesans mimarı, müzisyen, anatomist, mucit, mühendis, heykeltraş,
geometrisyen ve ressamdır. En önemli yapıtları Mona Lisa (1503 - 1507) ve Son
Yemek’tir (1495 - 1497).
Rönesans sanatını doruğuna ulaştırmış, yalnız sanat yapıtlarıyla değil çok
çeşitli alanlardaki araştırmaları ve buluşlarıyla da tanınan, dünyanın gelmiş
geçmiş en büyük sanatçılarından biridir.
Hayatı
Doğduğu evLeonardo, genç bir noter olan Ser Piero da Vinci'nin ve muhtemelen bir
çiftçi kızı olan Caterina'nın evlilik dışı çocuğu olarak İtalya'da, Floransa
kentine bağlı Vinci kasabası yakınlarındaki Anchiano'da dünyaya geldi.
Leonardo Avrupa'daki modern isimlendirme kurallarının oluşmasından önce dünyaya
gelmişti; bu yüzden tam ismi, "Vincili Piero'nun oğlu Leonardo" manasına gelen
"Leonardo di Ser Piero da Vinci"dir. Leonardo eserlerini ya "Leonardo" ya da "Io,
Leonardo (Ben, Leonardo)" olarak imzalamıştır.
Her ne kadar somut kanıtlar bulunmasa da, Leonardo’nun annesi Caterina'nın
Piero'ya ait olan Ortadoğulu bir köle olduğu tahmin ediliyor. Leonardo’nun
doğduğu yıl, babası Albiera adındaki ilk eşi ile evlendi, Caterina ile ise hiç
bir zaman evlenmedi.
Leonardo’ya bebekliğinde annesi baktı, ancak bir kaç yıl sonra annesi başka
biriyle evlendirilerek komşu kasabaya yerleşince Leonardo, babasının da nadiren
uğradığı büyükbabasının evinde yaşamaya başladı, arada sırada Floransa’ya
babasının evine giderdi. Babasının ilk eşinden çocuğu olmadığı için aileye kabul
edilebilmişti ama hiç bir zaman meşru bir çocuk olarak görülmedi ve amcası
Francesco dışında ailesindeki kimseden sevgi görmedi.
Andrea del Verrocchio14 yaşına kadar Vinci’de yaşayan Leonardo, büyükanne ve
büyükbabasının ardı ardına ölmesi üzerine 1466’da babası ile birlikte
Floransa’ya gitti. Evlilik dışı çocukların üniversiteye gitmesi yasak olduğundan
üniversite öğrenimi görme şansı yoktu. Küçük yaştan itibaren çok güzel çizimler
yapan Leonardo’nun resimlerini babası, dönemin ünlü ressam ve heykeltraşı Andrea
del Verrocchio'ya gösterince, Verrochio kendisini çırak olarak yanına aldı.
Leonardo onun yanında Lorenzo di Credi ve Pietro Perugino gibi ünlü sanatçılarla
çalışma fırsatı buldu. Atölyede sadece resim yapmayı değil, lir çalmayı da
öğrendi. Büyük ihtimalle eşcinsellikle de bu atölyede tanıştı. 1476’da
oğlancılıkla suçlandığında yargılandı ve suçsuz bulundu. İdam korkusu ve utançla
tanıştı.
Floransa’yı 1482’de terkederek Milano Dükü Sforza’nın hizmetine girdi. Dükün
hizmetine girebilmek için köprüler, silahlar, gemiler, bronz,mermer ve kilden
heykeller yapabileceğini anlattığı ancak göndermediği mektup bütün zamanların en
olağanüstü iş başvurusu sayılır.
Leonardo, 1499’da şehir Fransızlar tarafından alınıncaya kadar 17 yıl boyunca
Milano Dükü için çalıştı. Dük için sadece resim ve heykeller yapmak, festivaller
organize etmekle uğraşmadı; aynı zamanda binalar, makineler ve silahlar
geliştirdi. 1485 - 1490 yıllarında doğa, mekanik, geometri, uçan makineler,
kiliseden kale ve kanal yapımına kadar her türlü mimari ile ilgilendi; anatomi
çalışmaları yaptı; öğrenciler yetiştirdi. İlgi alanı o kadar genişti ki
başladığı çoğu işi bitiremiyordu. 1490 - 1495 yıllarında çalışmalarını ve
çizimlerini deftere kaydetme alışkanlığı geliştirdi. Bu çizimler ve defter
sayfaları, müzeler ve kişisel koleksiyonlarda toplanmıştır. Bu
koleksiyonculardan birisi de Leonardo’nun hidrolik alanındaki çalışmalarının el
yazmalarını toplayan Bill Gates’dir.
En ünlü eseri: Mona Lisa1499’da Milano şehrinin Fransızlarca alınmasından sonra
şehri terkeden ve yeni bir koruyucu aramaya başlayan Leonardo, 16 yıl boyunca
İtalya’da seyahat etti. Pek çok kişi için çalıştı, çoğu eserini yarım bıraktı.
İnsanlık tarihinin en iyi resimlerinden birisi kabul edilen Mona Lisa için
1503’te çalışmaya başladığı söylenir. Bu resmi tamamladıktan sonra hiç yanından
ayırmamış, tüm seyahatlerinde yanında taşımıştı. 1504’te babasının ölüm haberi
üzerine Floransa’ya döndü. Miras hakkı için kardeşleri ile mücadele verdi ancak
çabası sonuçsuz kaldı. Ancak çok sevdiği amcası tüm varlığını ona bıraktı.
1506 yılında Leonardo, bir Lombardiya aristokratının 15 yaşındaki oğlu olan Kont
Francesco Melzi'yle tanıştı. Melzi, hayatının geri kalanında onun en iyi
öğrencisi ve en yakını oldu. 1490’da 10 yaşında iken korumasına aldığı ve Salai
adını verdiği genç de 30 yıl boyunca onunla beraber olmuş, ancak öğrencisi
olarak bilinen bu genç hiç bir sanatsal ürün üretmemişti. Leonardo, sevgilisi
oldukları da sık sık iddia edilen bu iki dostla İtalya’yı birlikte dolaşmıştı.
1513 - 1516 arasında Roma’da yaşadı ve Papa için geliştirilen çeşitli projelerde
yer aldı. Anatomi ve fizyoloji alanında çalışmaya devam etti ancak Papa,
kadavralar üzerinde çalışmasını yasakladı.
Leonardo da Vinci’nin ölümü1516’da koruyucusu Giuliano de' Medici’nin ölümü
üzerine Kral 1. Francis’den Fransa’nın baş ressam, mühendis ve mimarı olmak
üzere davet aldı. Paris’in güneybatısında, Amboise yakınlarındaki Kraliyet
Sarayı’nın hemen yanında kendisi için hazırlanan konağa yerleşti. Ona büyük
hayranlık duyan kral, kendisini sık sık ziyaret gelir ve sohbet ederdi.
Sağ koluna felç inen Leonardo da Vinci, resimden çok bilimsel çalışmalara
ağırlık verdi. Kendisine dostu Melzi yardımcı olmaktaydı. Salai ise Fransa’ya
geldikten sonra onu terketmişti.
Leonardo 2 Mayıs 1519’da Amboise’daki evinde 67 yaşında öldü. Kralın kollarında
can verdiği rivayet edilir ancak 1 Mayıs günü kralın bir başka şehirde olduğu ve
1 gün içinde oraya gelemeyeceği bilinmektedir. Vasiyetinde mirasının esas
bölümünü Melzi’ye bıraktı. Amboise'daki Saint Florentin Kilisesi’nde toprağa
verildi.
Floransa Dönemi
Leonardo’nun ilk resmiLeonardo da Vinci’nin 1466-1472 yılları arasında bilinen
hiç bir eseri yoktur. Bu çıraklık döneminde atölyede boyaları karıştırdı,
resimlerin küçük bazı bölümlerini boyadı. 1472’de Floransa'da bağımsız bir
ressam oldu. Ancak ustasının atölyesinden ayrılmadı.
Leonardo da Vinci’nin bilinen ilk resmi 5 Ağustos 1472 tarihli "Arno Vadisi"
resmidir. Leonardo’nun dehasını yansıtan bu resimde derinlik arttıkça detaylar
azalır, kağıdın rengi resme hakim olur. Bu teknik daha sonra yokoluş perspektifi
olarak adlandırılmıştır.
İsa’nın vaftizi tablosuLeonardo, 1471-1475 yılları arasında Andrea del
Verrocchio'’ya "İsa’nın Vaftizi" adlı tablosunda yardım etti. Resmin ana
unsurlarını Verrochio zaten çizmişti. Leonardo, diz çökmüş bir melek ile İsa’nın
vücüdunu resmetti. Melek, Verrochio’nın çizdiği figürlerden çok daha
başarılıydı. Bunu gören Verrochio’nun fırçalarına bir daha asla elini sürmediği
söylenir. Gerçekten de bu tablo, Verrochio’nun bilinen son tablosudur.
Leonardo'nun1476-1478 döneminde kendi atölyesini açtığı sanılmaktadır ve bu
dönemde sipariş üzerine yaptığı en az iki resim vardır.
1. Floransa döneminde çizdiği en önemli tablolardan birisi de "Aziz Jerom"'dur.
Tamamlamış olsa Mona Lisa kalitesinde olacağı tahmin edilen bu tablo, günümüzde
Vatikan’dadır.
Leonardo 1481-1482 arasında aldığı bir sipariş üzerine "Müneccim Kralların
Tapınması" adlı tablo üzerinde çalıştı ancak 1482’de Milano Dükü’nün hizmetine
girince dev tabloyu yarım bırakarak Milano’ya gitti.
Milano Dönemi
Erminli (Kakım) Kadın TablosuMilano dönemi başında yaptığı resimlerin en
önemlisi "Kayalıkların Bakiresi"dir. İki versiyonu bulunan bu eserin birisi
Louvre Müzesi’nde, diğer Londra Ulusal Galerisi’nde yer alır.
Kayalıklar Bakiresi’nin yarattığı ilgi üzerine ısmarlanan "Erminli Kadın",
günümüze kalan az sayıdaki resminden birisidir. Polonya’daki Çartorist (Czartorisky)
Müzesi’ndedir.
1490'da Sforza'nın düzenlediği festival için yaptığı “Gezegenlerin Dansı” adlı
müzikli oyun, İtalya çapında ünlenmesini sağladı.
1495- 1497 arasında en önemli eserlerinden birisi olan Son Yemek üzerinde
çalışmıştır. "Son Yemek", Milano’da bir manastır yemekhanesinin duvarında yer
alan duvar resmidir. Maalesef, bu büyük eseri yaparken denediği karışım başarılı
olmamış, eser daha 1500’lü yıllarda bozulmuştur.
Leonardo, Milano döneminde matematikle de uğraştı ve İtalyan matematikçi Luca
Pacioli’ye "Altın Oran Üzerine" adlı yapıtını yazmada yardım etti.
En çok vaktini alan çalışma, dükün babası onuruna yapması istenen "Bronz At
Heykeli" idi. Dünyanın en büyük at heykeli olması planlanan bu eser için
Leonordo uzun süre atların anomsini inceledi. 1483’te başlayan çalışmaları
sonunda 1493’te dev kil modeli hazırladı. Bronz heykel için tonlarca bronza
ihtiyaç vardı. Bronzun hazırlanmasını beklerken Son Yemek üzerinde çalıştı.
Heykel için gereken bronz, Sforza tarafından silah yapımında kullanıldığından
bronz heykel hiç bir zaman yapılamadı. Fransızların Milano’yu işgalinden sonra
kilden yapılmış olan heykel ise askerlerin hedef tahtası olarak parçalandı.
Göçebe Dönemi
Leonardo, Milano’yu terkettikten sonra Mantova’da dönemin ressamlarının
eserlerini toplamaya meraklı Isabella d'Este’nin bir portresi üzerinde çalışmaya
başladı ancak 1501’de Venedik’e gidince Isabella d'Este’nin tüm ısrarlarına ve
mektuplarına rağmen eseri tamamlamadı.
Venedik’te Osmanlılar’a karşı kullanılmak üzere çeşitli projeler(Isonzo
Vadisi’nde hareketli bir bent kurmak, Osmanlı gemilerinin altını delmek için
dalgıç kullanmak gibi) geliştirdi ancak hiçbiri uygulanmayınca Floransa’ya
geçti.
Bir manastır için Meryem ve Çocuk İsa Azize Anna İle Birlikte adıyla bilinen ve
Londra’daki Ulusal Galeri’de bulunan taslağı hazırladıysa da Cesare Borgia’dan
aldığı mühedislik teklifi üzerine bu eseri de yarım bıraktı.
Leonardo, Papa 6. Alexander’ın oğlu Cesare Borgia hizmetinde askeri mühendis
olarak çalıştı, haritalar çizdi.
Cesare’dan ayrıldığı sırada II.Beyazit’a Haliç üstüne bir köprü, yeldeğirmeni
inşaatı gibi projelerinden bahseden bir mektup yazdığı bilinir.
Floransa’ya döndüğünde Pisa ve Floransa arasında savaş vardı. Floransa’dan
Pisa’ya akan Arno Irmağı’nın yatağını değiştirerek şehri susuz bırakmayı
planladı ama bu plan başarısız oldu.
Arno Nehri yatağı üzerindeki çalışmalardan sonra Anghiarai Savaşı adlı duvar
resmi üzerinde çalıştı. 1440’ta Floransa’nın Milano’ya karşı kazandığı zaferi
konu alan bu resim üzerinde çalışırken karşı duvarda da Cascina Savaşı adlı
resim için Mikelanj çalışıyordu. İki sanatçı arasındaki çekişme “Savaşların
Savaşı” halini aldı. Eser henüz tamamlanmadan Fransa Kralı tarafından Milano’ya
çağrılan Leonardo, bir süre iki şehir arasında mekik dokuduysa da sonunda resmi
yarım bırakmak zorumda kaldı (Rakibi Mikelanj da Roma’ya çağrıldığı için kendi
resmini yarım bırakmak zorunda kaldı.)
Milano’da saray mensupları için dekoratör gibi çalıştı, saray eğlencelerini
düzenledi.Zamanla anatomi çalışmalarına döndü. Resme yeniden ilgi duymaya
başladı ve Mona Lisa’yı yapmaya başladı. Bu resmi ömrü boyunca yanından ayırmadı
ve tüm yolculuklarında beraberinde taşıdı.
1513’te gittiği Roma’da ihtiyar bir bilge olarak saygı görmesine rağmen Rafael
ve Mikelanj’ın aksine Medici ailesinden fazla sipariş almadı. Ancak Mikelanj’ın
Davut (David) adlı eserinin yerinin belirlenmesi için kurulan komisyonda yer
aldı ve Mikelanj’ın isteğine aykırı olarak Floransa’daki Palazzo Vecchio önüne
yerleştirilmesinde etkili oldu.
1515 yılında Fransızlar’ın Milano’yu yenmesinden sonra Guiliano de Medici
kendisinden barış görüşmelerinde Fransa Kralı’na sunulmak üzere mekanik bir
aslan yapma görevi verdi. Yaptığı aslan (Floransa’nın simgesi), bir kaç adım
yürüdükten sonra kalbinden bir zambak (Fransa’nın simgesi) çıkarıyordu. Genç
kral, kendisine hayran kaldı. Guiliano de Medici bir yıl sonra ölünce, Fransa
Kralı Leonardo’yu çağırtmıştı. Son yıllarını Fransa’da geçirdi.
Bilim ve Mühendislik
Vitruvian Adamı, Leonardo'nun insan vücudunun oranları hakkındaki
çalışmasıLeonardo'nun bilim ve mühendislik alanındaki çalışmaları en az onun
sanatsal çalışmaları kadar etkileyici ve yenilikçidir; 13.000 sayfadan oluşan
defterlerinde yeralan notlar ve çizimler sanat ve bilimi kaynaştırmıaktadır.
Leonardo bu notları, etrafındaki dünyayı sürekli gözleyerek, Avrupa'da yaptığı
seyahatler sırasında yazmıştır. Leonardo solaktı, ve tüm yazılarını ancak ayna
ile bakılınca okunabilecek şekilde yazardı.
Leonardo'nun bilime bakış açısı gözlemseldi: bir bilinmezliği anlamak için onu
en küçük detayına kadar tarif ve tasvir ederdi, teoriye ve deneylere önem
vermezdi. Latince ve matematik konusunda eğitim almamış olması sebebiyle, çağdaş
akademisyenler onun bilimsel çalışmalarını gözardı ettiler (oysaki Leonardo
Latince'yi kendi kendine öğrenmişti).
Embriyo çalışmaları(1510)
Anatomi
Leonardo insan anatomisi konusundaki çalışmalarına Andrea del Verrocchio'nun
yanında çıraklık yaparken başladı; çünkü Verrochio tüm öğrencilerini anatomi
öğrenmeleri konusunda teşvik ederdi. Sanat alanında başarı kazanmaya başlayınca,
Floransa'daki Santa Maria Nuova Hastanesi'nde kadavralar üzerinde inceleme
yapmasına izin verildi. Daha sonra Milano'daki Maggiore Hastanesi'nde ve
Roma'daki Santo Spirito Hastanesi'nde de kadavralar üzerinde çalışmalar yaptı.
1510-1511 yıllarında doktor Marcantonio della Torre ile birlikte çalıştı. 30
yılda, farklı yaşlarda 30 adet kadın ve erkek kadavrası inceledi. Marcantonio
ile birlikte anatomi konusunda teorik bir çalışma yayınlamak üzere çalışmalar
yaptılar, ve 200'ün üzerinde çizim hazırladılar. Ancak bu çizimler Leonardo'nun
ölümünden sonra, 1580'de "Resim Üzerine Tezler" adı altında yayınlandı.
Leonardo birçok insan iskeleti çizimi yaptı, ve omurganın çift-s formunu ilk
tanımlayan kişi oldu. Pelvis ve kuyruk sokumu hakkında incelemeler yaptı, ve
kuyruk sokumunun 5 farklı kemikten oluştuğunu belirledi. İnsan kafatasını ve
beynin kesitlerini mükemmel şekilde tariflemeyi başardı. Ciğerlerin, idrar
kesesinin, cinsel organların ve hatta cinsel birleşmenin yapılarını gösteren
oldukça fazla sayıda çizim yaptı. "Hamilelik mucizesiéni anlamak amacıyla
fetusun anne karnındaki pozisyonu hakkında çizimler yapan ilk birkaç kişiden
biridir. İnsan anatomisine ek olarak, çeşitli hayvanların anatomisi hakkında da
çizimleri bulunmaktadır.
Leonardo sadece insan vücudunun yapısıyla değil, aynı zamanda fonksiyonuyla da
ilgileniyordu, bu yüzden anatominin yanısıra aynı zamanda fizyoloji konusunda da
çalışmalar yaptı. Fizyolojik deformasyonu olan kişilerle ilgili de çizimleri
bulunmaktadır.
Anatomi alanındaki çalışmaları, yazılı tarihteki ilk robot tasarımınına öncülük
etti. "Leonardo'non robotu" adı verilen tasarım büyük olasılıkla 1495 yılında
yapıldı ama ancak 1950'lerde farkedildi. Kan dolaşımı hakkında bilgisi
olmamasına rağmen, robota eklediği kalp vanaları sayesinde kanın tüketilmek
üzere kaslara pompalanmasını sağladı. Leonardo'nun yaptığı bir çizim, 2005
yılında bir İngiliz kalp cerrahına hasar görmüş kalpleri tedavi etmek yolunda
yepyeni bir yol keşfetmesi için ilham verdi. [1]
Buluşlar ve Mühendislik
Uçma konusuna duyduğu müthiş ilgi sebebiyle, Leonardo kuşların uçması hakkında
detaylı çalışmalar yaptı ve aralarında 4 kişi tarafından çalıştırılabilen bir
helikopter ve hafif bir hang glider da bulunan çok çeşitli uçan makineler
tasarladı.
Leonardo tarafından tasarlanan ve Château d'Amboise'da bulunan zırhlı bir tank
Leonardo'nun tasarladığı zırhlı tankın içi1502 yılında Leonardo da Vinci, Sultan
II.Beyazıt için, Haliç'in girişine inşa edilmek üzere 240 metre uzunluğunda bir
köprü tasarımı yaptı. Bu köprü inşa edilmedi, ama 2001 yılında Norveç'te Vebjĝrn
Sand Da Vinci Projesi kapsamında, bu tasarımı temel alan daha küçük bir köprü
yapılarak Leonardo'nun vizyonu hayata geçirildi. [[2]]
Her ne kadar savaşı insan faaliyetlerinin en kötüsü olarak nitelese de,
Leonardo'nun defterlerinde askeri mühendislik alanında da çalışmalar
bulunmaktadır; bunların arasında makineli tüfekler, zırhlı tank, bombalar,
paraşütler gibi tasarımlar yer almaktadır. Diğer buluşları arasında bir
denizaltı, dişliler kullanılarak yapılmış ilk mekanik hesap makinesi, ve yaylı
bir mekanizmayla çalışan bir araba da bulumaktadır. Vatikan'da bulunduğu
yıllarda güneş enerjisini kullanmak için, içbükey aynalar yardımıyla suyu
ısıtacak bir tasarım yapmıştır. Her ne kadar Leonardo'nun tasarımlarının çoğu
yaşadığı dönemde hayata geçirilememiş olsa da, IBM'in desteğiyle birçoğunun
modelleri yapılmıştır ve Amboise'deki Château du Clos Lucé'de bulunan Leonardo
da Vinci Müzesi'nde sergilenmektedir. [3]
Leonardo'nun Defterleri
Leonardo'nun defterleri temel olarak 4 farklı konuda yazılmıştır: mimari,
mekanik, resim ve insan anatomisi. Bu defterler, farklı boy ve tipte birbirinden
bağımsız kağıtlardan oluşmaktadır ve ölümünden sonra dağılmış olmalarına rağmen,
günümüzde Louvre, Biblioteca Nacional de España, Milano'daki Biblioteca
Ambrosiana, ve British Library gibi büyük kolleksiyonlarda bulunmaktadır.
British Library'de bulunan defterlerin bir kısmı internette [4] adresinde
incelenebilir. Codex Leicester adı verilen defter, Leonardo'nun özel bir
kolleksiyonda bulunan tek büyük bilimsel çalışmasıdır, ve şu anda Bill Gates'e
aittir.
Ocak 2005'te, Floransa'daki Basilica della Santissima Annunziata di Firenze'nin
yanında bulunan bir manastırın gizli odalarından birinde, Leonardo'nun uçuş ve
diğer bilimsel konulardaki çalışmalarını yaptığı bir laboratuvar bulunmuştur.
Louis Pasteur, (1822 - 1895)
Louis Pasteur, 1822 yılında Fransa'nın Dura bölgesindeki Dole kasabasında
dünyaya geldi. Pasteur kimyager ve daha sonra bakteriyolog olarak yaşadığı
çağda, tıbbın ilerlemesine çok büyük katkılarda bulundu. Fakat o tıp doktoru
olmadığı için, 1800'lü yılların doktorları onun teorilerine burun
kıvırıyorlardı. Pasteur buna hiç aldırmadan çalışmalarını sürdürdü, çünkü
Pasteur'ün bakterilerin ya da mikropların gerçekten var olduklarına ve bunların
hastalıklara yol açabileceğine olan inancı tamdı. O kendi bildiği yöntemle
yaptığı işe ve kendine inancını sürdürerek araştırmalarına devam etti. Bundan
sonra ise ipekböceği hastalığına ve kuduza çare buldu. Pasteur ayrıca içtiğimiz
sütün bozulmasını önlemenin yöntemini de keşfetti. Burada sütü 140 (fahrenheit)
derecede otuz dakika süreyle ısıtmak ve sonra hızlı bir biçimde soğuttuktan
sonra sütü kapalı ve sterilize edilmiş şişelere koymak gerekiyordu. Bu yöntem
sütü mikroplardan arındırmak için günümüzde de kullanılmaktadır. Bu yönteme,
Louis Pasteur'ün adıyla 'Pastörize' etmek denilmektedir. Pasteur, Strasberg'li
Marie Laurent ile evlendi. Birbirlerini çok seviyorlardı. Marie eşini,
araştırmalarını her şeyin üstünde tutması için özendiriyordu. Bu yüzden Pasteur,
laboratuar çalışmaları üzerinde yoğunlaşabiliyor ve işine gereken zamanı ve
önemi verebiliyordu.
Küçük Joseph Meister kuduz bir köpek tarafından on dokuz yerinden ısırıldığında,
anne ve babası yavrucağı Louis Pasteur'e getirdiler. Bu bilim insanı daha önce
insan üzerinde hiç denenmemiş olan kuduz aşısını çocuğa uygulamakta tereddüt
etti. Pasteur bunu ancak, kendisine gelen iki doktorun, çocuğun kuduzdan her
durumda öleceğini ve başarılı olursa ilacın kuduza bir çare olabileceğini
söylemesinden sonra denemeye karar verdi.
Pasteur kuduzun çaresini bulmuştu. Louis'nin aşısı küçük Joseph Meister'in
hayatını kurtardı. Meister büyüdüğünde Pasteur Enstitüsü'nün kapıcılarından biri
olacaktı. Çünkü Louis Pasteur'e karşı duyduğu minnet duygusu, ömrünün sonuna
kadar Enstitü'de çalışmak istemesine neden olmuştu.
Pasteur kendine inanan bir insandı. Başkalarının söyledikleriyle değil, kendi
doğrularıyla yaşayan ve sezgilerine güvenen bir bilim insanıydı. 1895 yılında
hayata gözlerini yumduğu güne kadar son derece alçak gönüllü, gösterişiz ve sade
bir yaşam sürdürdü. Yaşlılık yıllarında insanların ona gösterdikleri büyük saygı
karşısında şaşkınlığa düşer ve bunu pek komik bulurdu. Bir keresinde Londra'da
bir uluslarası tıp kongresine davet edilmişti. Kongre salonuna girdikten kısa
bir süre sonra Pasteur kürsüye davet edildi. Pasteur'ün yüzünde hayal
kırıklığına uğramış gibi bir ifade belirdi. Pasteur, "İngiltere veliaht (kral
adayı) Prens'i buraya geliyor olsa gerek" dedi. "Keşke dışarda dursaydık.
Gelişini de izleyebilirdik böylece." Bu içten sözler herkesi çok
duygulandırmıştı. Kongre başkanı Pasteur'e "Hayır Bay Pasteur" dedi. "Gelen
sizsiniz. Herkesin takdir ettiği ayakta alkışladığı insan sizsiniz."
Wilhelm Conrad Röntgen (27 Mart 1845-10 Şubat 1923)
Hayatı ve Akademik Kariyeri
Prusya'nın Lennep şehrinde (bugün Remscheid, Almanya) doğdu. Çocukluğu ve
ilköğretim yılları Hollanda'da ve İsviçre'de geçti. 1865 yılında girdiği Zürih
Politeknik'te üniversite eğitimi gördü ve 1868 yılında makine mühendisi olarak
mezun oldu. 1869 yılında Zürich Üniversitesi'nden doktorasını aldı.
Mezuniyetinin ardından 1876'da Strassburg'da, 1879'da Giessen ve 1888'de
Würzburg Üniversitelerinde fizik profesörü olarak öğretim görevi yaptı. 1900'de
Münih Üniversitesi Fizik kürsüsüne ve yeni Fizik Enstitüsünün Yöneticiliğine
getirildi.
X Işınlarını Bulması
Öğretim üyeliği görevinin yanı sıra araştırmalar da yapmaktaydı. 1885 yılında
kutuplanmış bir yalıtkan hareketinin, bir akımla aynı manyetik etkileri
gösterdiğini açıkladı. 1890'lı yılların ortalarında çoğu araştırmacı gibi o da
katot ışın tüplerinde oluşan lüminesans olayını incelemekteydi. Crookes tüpü adı
verilen içi boş bir cam tüpün içine yerleştirilen iki elekroddan (anot ve katot)
oluşan bir deney düzeneği ile çalışıyordu. Katottan kopan elektronlar anoda
ulaşamadan cama çarparak, floresan adı verilen ışık parlamaları meydana
getirmekteydi. 8 Kasım 1895 günü deneyi biraz değiştirip tüpü siyah bir karton
ile kapladı ve ışık geçirgenliğini anlayabilmek için odayı karartıp deneyi
tekrarladı. Deney tüpünden 2 metre uzaklıkta baryum platinocyanite sarılı olan
kağıtta bir parlama farketti. Deneyi tekrarladı ve her defasında aynı olayı
gözlemledi. Bunu mat yüzeyden geçebilen yeni bir ışın olarak tanımladı ve
cebirde bilinmeyeni simgeleyen x harfini kullanarak x ışını ismini verdi.
23 Ocak 1896 yılında Röntgen tarafından çekilmiş bir radyografiBu buluşundan
sonra Röntgen farklı kalınlıktaki malzemelerin ışını farklı şiddette geçirdiğini
gözlemledi. Bunu anlamak için fotoğrafsal bir malzeme kullanmaktaydı. Tarihteki
ilk tıbbi x ışını radyografisi de (Röntgen filmi) yine bu deneyleri sırasında
gerçekleştirdi. Ve 28 Aralık 1895 tılında bu önemli keşfini resmi olarak
duyurdu.
Olayın fiziksel açıklaması 1912 yılına kadar net olarak açıklanamasa da, buluş
fizik ve tıp alanında büyük bir heyecan ile karşılandı. Çoğu bilim adamı bu
buluşu modern fiziğin başlangıcı saydı. Amerikalı mucit Thomas Edison 1896
yılında tıpta fizik tedavide kullanılmak üzere x ışınları üreten bir aygıt
geliştirdi. Ama çok miktarda X ışınlarına maruz kalındığında meydana gelebilecek
sağlık sorunlarını kimse farketmedi.
Aldığı Ödüller
X ışınlarının bulmasından dolayı kıskanç diğer bilimadamları tarafından çeşitli
saldırılara uğramasının yanı sıra kendisine sayısız ödül verildi. 1901 yılında
tamamladığı bu araştırmaları sonucu aynı yılın fizik dalında Nobel Bilim
ödüllüne layık görüldü. Ödülün tüm gelirini Würzburg Üniversitesi'ne bağışladı.
Tüm insanlığın özgürce kullanabilmesi için x ışını olayının patent altına
alınmasını reddetti.
Son Yılları
Karısının ölümünün dört yıl ardından 1923 yılında, I. Dünya Savaşı'nın yarattığı
yüksek enflasyon ekonomisi ortamında parasız olarak, Münih'te öldü.
James Watt (1736 - 1819)
James Watt (19 Ocak 1736 Greenock - 19 Ağustos 1819 Heathfield) modern buhar
makinesinin geliştiricisi olan İskoçyalı mucit ve mühendistir. Endüstüriyel
devrimin oluşmasında önemli rol oynamıştır.
Gemi işleten zengin bir baba ve kültürlü bir annenin oğlu olarak dünyaya gelen
James; çocukken sık hastalandığı için okula devamlı gidememiş, evde annesi
tarafından eğitilmiştir. 17 yaşında iken annesini kaybetmiş ve babasının işleri
kötüleşmiştir. Londra'ya bir seneliğine ölçüm aletleri yapımını öğrenmeye giden
Watt, Glosgow'a dönüp bu mesleği icra etmek istemişti. Fakat 7 sene çıraklık
yapma zorunluluğundan, İskoçya'da başka bir ölçüm aletleri yapımcısı olmamasına
rağmen, Demirciler Locası tarafından başvurusu red edilmiştir.
Watt bu durumdan, kendisine Glosgow Üniversite'sinde atölye öneren profesörler
tarafından kurtulmuş, fizikçi ve kimyacı olan profesör Joseph Black kendisine
hocalık etmiştir. Atölyenin açılmasından 4 sene sonra Watt buhar gücü üzerinde
çalışmaya başlamış daha önce hiç görmemiş olmasına rağmen bir prototip yapmaya
çalışmıştı. 1765'de Thomas Heathfield yaptığı bir model üzerinde uğraşarak buhar
makinesini çalıştırmayı başardı.
1767'de kuzeni Margaret Miller ile evlenmiş ve 6 çocuk sahibi olmuştur.
Tam kapsamlı bir buhar makinesi geliştirmeye çalışan Watt'a Carron Demir İşleri
şirketinin kurucusu Joh Roebuck maddi olarak destek olmuştur. Hemen başarılı
olmayan tasarım maddi sıkıntıya düşünce Watt 8 sene anketçilik yapmıştır.
Roebuck iflas edince, Matthew Boulton patent haklarını satın almış ve Watt ile
25 yıl sürecek başarılı bir ortaklığa imza atmıştır.
Samuel Finley Breese Morse (1791 - 1872)
Samuel Finley Breese Morse (27 Nisan 1791 – 2 Nisan 1872) Amerikan Mucit, portre
ve tarih sahnesi ressamı.
Samuel F. B. Morse coğrafyacı ve papaz Jedidiah Morse ile Elizabeth Ann Breese
Morse'un ilk çocukları olarak Massachusetts, Charlestown'da doğdu. Daha küçük
bir çocukken Phillips Akademisi'ne katıldı daha sonra 14 yaşında yüksekokula
başladı. Kendini sanata ve çok tanınan bir Amerikan ressam olan Washington
Allston'ın öğrencisi olmaya adadı. Yale Üniversitesi'nde iken, Benjamin Silliman
ve Jeremiah Day'in elektrik hakkındaki konferanslarına katıldı. Portre resimler
yaparak para kazandı. 1810'da Yale Üniversitesi'nden mezun oldu. Morse daha
sonra 1811'de Allston'a Avrupa'ya giderken eşlik etti.
Morse bir taşı yada mermeri 3 farklı boyutta yontabilen mermer kesme makinesini
icat etti. Morse bunun patentini alamadı, çünkü 1820'de Thomas Blanchard'ın
benzer bir icadı vardı.
Morse 1837'de elektrikli telgrafı icat etti. Joseph Henry, bugün Princeton
Üniversitesi'nde bulunan çalışan ilk prototipi yapmıştı. Henry ayrıca, Morse'un
O'Reilly'ye karşı dava açmasına rağmen yayınlayamadığı bilimsel dokümanlara da
sahipti. Patent denemesi sürecinde, Morse'un avukatı, Morse'un kendi el
yazısıyla yazılmış olan bilimsel dokümanların yakıldığını iddia etti. Joseph
Henry zamanının açık kaynaklı teşebbüs sahiplerindendi ve Morse gizlilik
avantajlarını elinde bulunduruyordu. 1837'de Morse cihazın patentini aldı.
1832'de, Morse elektomanyetik telgraf ve Dr. Charles T. Jackson'la yaptığı
telgraf görüşmelerinde kullandığı Morse Kodları olarak bilinen sinyal alfabesi
fikirlerini geliştirdi.
1830'da Roma'da öğrenim görürken, Danimarkalı/İzlandalı heykeltıraş Bertel
Thorvaldsen tarafından eğitildi; Bazen bu iki sanatçı Antik Roma yıkıntılarında
yürüyüşe çıkardı. Morse ayrıca Thorvaldsen'in portresini de yaptı. 1835
sonbaharında, Morse hareketli kâğıt şerit üstüne kayıt yapan bir telgraf
geliştirdi ve sergiledi. 1836 başlarında, Morse kayıt yapan telgrafını Dr.
Leonard Gale'e sundu. Aynı yıl topladığı 1496 oyla New York belediye başkanlığı
seçimlerinde başarısız oldu.
1836'da Morse çalışan ilk telgraf örneğini bitirdi. Bu telgraf tek elementli bir
pil ve basit bir manyetizma kullanıyordu. Bu örnek 13 – 14 metre gibi çok kısa
mesafelerde çalışıyordu. 1836 kışında Morse ilk örneğini Leonard Gale'e
gösterdi. Gale, Joseph Henry'nin elektromanyetik röleler üzerine çalışmalarından
haberdardı. Bu bilgilere dayanarak Gale, Morse'a birkaç gelişme tavsiyesinde
bulundu ve Henry'nin bu gelişmeleri anlatan 1831 tarihli bilimsel yayınlarını
okuması için teşvik etti. Bu gelişmelerle birlikte Morse ve Gale 16 kilometrelik
bir alandan gelen mesajları kaydedebilecekti. Aynı yılın Eylül ayında, Alfred
Vail New York Üniversitesi’nde telgrafın gösteriminde asistanlık yaptı. Vail’in
babası iyi bağlantıları olan mucit, avukat, topluluk lideri ve teknoloji
yatırımcısıydı. Morse’un telgraf üstündeki çalışmalarını finanse etti.
1838’de, Morse her harfe bir nümerik kod atanmış olan telgrafik sözlüğünü,
telgrafik bir şifreyle değiştirdi. Alfred Vail ilk günlerden beri tartışılan bu
basit kodların asıl mucididir. Bu konuda ki birçok yazıya göre Vail gerçek
mucitti, buna karşın Morse ve taraftarları bunun akisini iddia etti.
Morse telgrafı 24 Ocak’ta yüksekokullarda sergiledi. Morse elektrikli telgrafın
ilk halka açık sunuşunu 8 Şubat 1838’de Philadelphia Pensilvanya’da bulunan
Franklin Enstitüsü’nde bir bilim komitesinin karşısında gerçekleştirdi(İlk
çalışma tarihi 6 Ocak’tır). Morse 21 Şubat’ta telgrafı başkan Martin Van Buren’e
sundu. Kısa bir zaman sonra, Birleşik Devletler Ticaret Temsilcileri Komitesi
başkanı F.O.J. Smith Maine, Morse’un arkadaşı oldu ve Kongrede 30,000 Amerikan
Dolarını geçmeyen telgraf hattı projesini önerdi. Morse ayrıca bir su kütlesi
üstünden, demiryolu altından veya iletken herhangi bir şeyden sinyal
gönderebilen radyo telgrafın icadına öncülük etti.
1839’da Samuel Morse (Paris’den) Louis Daguerre tarafından Daugerreptype
Fotoğrafçılığın ilk Amerikan tanımlamasını yayınladı. Morse Amerikan
daugerreptypelara öncülük etti. 24 Mayıs 1844’de Morse Washington D.C.’de
bulunan Yüksek Mahkeme binasından Baltimore, Maryland’de bulunan asistanı Alfred
Vail’e şu telgraf mesajını gönderdi; “What hath God wrought” (İncil’den alıntı,
Numaralar 23:23).
1850’ler de Morse Kopenhag’a gitti ve heykeltıraşın mezarının da bulunduğu
Thorvaldsen müzesini ziyaret etti. Kral VII. Frederick tarafından kabul edildi
ve Thorvaldsen’in 1830’da yapmış olduğu portresini vasiyeti gereği kraliyet
ailesine bağışladı. Thorvaldsen’in portresi halen Danimarka Kraliçesi II.
Margaret’tedir.
1872 yılında 80 yaşında New York 5 West 22. Sokakta ki evinde öldü ve Brooklyn,
New York’ta bulunan Gren-Wood Mezarlığına gömüldü.