ÖĞRETMENLER İÇİN

» Karne Görüşleri

» Konuşma Metinleri

» Ders Kesim Raporları

» Proje Konuları

» Performans Görevi Konuları

» Dilbilgisi Konuları

» Matematiği Sevdirmenin Yolları

» Okuma Alışkanlığı Kazandırma

» Eğitici Oyunlar

REHBERLİK ETKİNLİKLERİ

» 1.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 2.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 3.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 4.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 5.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 6.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 7.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

» 8.Sınıf Rehberlik Etkinlikleri

BİLİM VE TEKNOLOJİ

» Türk Bilim İnsanları

» Bilim İnsanları ve Çalışmaları

» Bilim İnsanları ve Buluşları

» İcatlar ve Buluşlar Tarihi

» Buluşlar ve Hikayeleri

» Önemli İcatlar

» İcatlar ve Mucitleri

» Türk Mucitler ve İcatları

» Türklerin Yaptığı İcatlar

» 20.Yüzyılın İcatları

» Yüzyılın Buluşları

TÜRKÇE

» Türk Dilleri Ailesi

» Türkçenin Tarihi Gelişimi

» Şiir Bilgisi

» 100 Temel Eser Listesi

» Anlatım Biçimleri

» Kitap Özetleri

» Noktalama İşaretleri

» Yazım Kuralları

» Kompozisyonun Tanımı-Çeşitleri

» Kompozisyon Nasıl Yazılır

» Kompozisyon Konuları

» Kompozisyon Örnekleri

EDEBİYAT

» Edebiyat

» Pratik Edebiyat Bilgileri

» Türk Edebiyatının Dönemleri

» Türk Edebiyatında Roman

» Türk Romanı Kronolojisi

» Türk Edebiyatı Roman Özetleri

» Dünya Edebiyatı Roman Özetleri

DENEYLER

» Vücudumuzla İlgili Deneyler

» Bitkilerle İlgili Deneyler

» Biyoloji Deneyleri

» Diğer Deneyler

MÜZİK

» Müzik Nedir

» Müziğin Tarihçesi

» Genel Müzik Bilgisi

» Müzik Terimleri Sözlüğü

» Türk Müziği Çalgıları

» Türk Halk Müziği

» Türk Sanat Müziği

» Yurdumuzun Ünlü Müzisyenleri

EĞİTİCİ BİLGİ

Forum

=> Daha kayıt olmadın mı?



Forum - Osmanlı Toprak Mülkiyeti Anlayışı

Burdasın:
Forum => TARİH => Osmanlı Toprak Mülkiyeti Anlayışı

<-Geri

 1 

Devam->


admin
(şimdiye kadar 261 posta)
25.12.2011 00:39 (UTC)[alıntı yap]

OSMANLI TOPRAK MÜLKİYETİ ANLAYIŞI



Bu çalışma kuruluşunun yedi yüzüncü yılında ülkemizde olduğu gibi dünyanın birçok yerinde de ilgi odağı olmaya devam eden Osmanlı Devlet geleneğinin çok geniş ve bir o kadar da farklı kültürlerin meskun olduğu bölgelerde oluşturduğu mülkiyet anlayışıyla bu anlayışın ortaya çıkardığı sosyal yapıya ilişkin meseleler üzerinde duracaktır.

İktisat tarihi üzerine yapılan bir takım çalışmalarda görülen anakronizmin tuzağına düşmemek için bu sistemi meydana getiren temel ilkeler ve bunların ilişki halinde olduğu tarihsel dönemle o döneme ait Osmanlı devlet telakkisinin bir arada düşünülmesi zarureti vardır. Burjuva değerler sisteminin oluşturduğu bir yapının ürünü olan mevcut iktisat teorisinin bazı konularda bizi yanıltması her zaman için mümkün olabilir . Mevcut paradigma içinde şu veya bu anlama gelen bazı kavramların farklı bir iktisadî paradigma içinde çok daha değişik anlamlara geldiğini biliyoruz. Mesela A yapısı içinde a anlamına gelen bir kavram B yapısı içinde daha farklı bir anlam ve içerik kazanmış olabiliyor. Bu sebeple ilgili dönemde emek ve sermaye kavramlarının hem tekil hem de ilişki halinde oldukları bütünle olan münasebet ve fonksiyonları bağlamında konumlarının açıklıkla belirlenmesi gerekir. Biliyoruz ki sözü edilen kavramlar sadece birer olgu değil dinamik olarak devam eden bir süreçte sürekli halde oluşan dinamik yapılardır. Bu nedenle emek sermaye mülkiyet ve sair ekonomik kavramlar birbirleriyle olan ilişkileri ve bu ilişkilerin ortaya çıkardığı bütünlük içinde açıklanmalıdır .

Bu sebeplerden ötürü bizim yapacağımız çalışma esas itibarıyla sistemin yapısal durumundan hareket ederek meselelerin çözümlenmesini amaçlamıştır. Yapısal durumun beslendiği kaynaklar ise tarihsel süreç fizikî çevre ve mevcut yapıyı etkileyen dünya görüşünün beslendiği ilkelerdir.

Toplum ve devletlerin tarihleri de tıpkı diğer canlı varlıklarda olduğu gibi mekanik değil organik nitelikli devamlılık arz eden yapılar oldukları için geçmişlerinden hiçbir şekilde soyutlanamazlar. Bu sebeple Osmanlı devlet ve toplum geleneğinin geçmişten tevarüs ettiği değerler sistemini dikkate almak durumundayız. Bu kaynaklar Türk ve İslâm devletlerinden devralınan bir takım değerlerle kurumsal yapılardır. Bunların ete kemiğe bürünme şekilleri geçen zaman içinde farklı tezahürlere bürünmüş olsalar bile esasta sürekli bir daimîlik olduğunu ileri sürebiliriz. Tanpınar’ın deyimiyle; “devam ederek değişmek ya da değişerek devam etmek” şeklinde formüle edebileceğimiz bu durum Hacı Bayram’ın dizelerinde çok daha anlamlı bir şekilde ifade edilmiştir.


“Nâgehan bir şara vardım
Ol şarı yapılır buldum
Ben dahi yapılır oldum
Taş ile toprağ arasında. ”

Bu mısralar Anadolu’ya gelen dağınık Türkmen guruplarının bir millet haline gelme süreçlerini çok veciz bir şekilde ifade ediyor. Hacı Bayram bu sözleriyle muhtemelen manevî bir binanın yapılışını anlatmak istiyordu. Millet de zaten maddî bir varlığa mana veren manevî bir bağlantı sisteminin adıdır . Bu manevî bina bu yapısal bütünlük; iktisadî yapıyı olduğu kadar sosyal yapıyı devlet nizamını olduğu kadar hukuk sistemini ve sair ne varsa hepsini birden şekillendiren ve anlamlı kılan bir âhenk oluşturmuştur. Parçalar ancak bu yapı içinde anlamlı ve fonksiyonel hale gelebilmişlerdir. Farklı bir yapısal bütünlük içinde abes kaçan bir ayrıntı bu yapı içinde bilakis vazgeçilmez bir güzellik ve zenginlik olarak pekala yapının bütünlüğünü sağlayabilir.

Bu sebeple öncelikli olarak bu yapının kaynakları ve onu oluşturan unsurlar üzerinde durulacaktır. Bilindiği üzere Türk İslâm devletlerinin bir devamı niteliğinde olan Osmanlı Devleti ve ona ait kurumlar öncelikli olarak bu iki kaynaktan beslenmişlerdir. Bizans kurumlarından bir takım uygulamalar alınmış olsa bile esas tesir Türk ve İslâm kaynaklıdır.

Usûle ait bu kısa girişten sonra şimdi de asıl meselemize Osmanlı Devletinde mülkiyet anlayışının sosyal tabaklaşma üzerindeki etkilerine gelebiliriz. Ancak hemen belirtmek gerekir ki sözü edilen dönemde mülkiyet ve servetin temel kaynağı topraktır. Bu sebeple ilgili döneme ait mülkiyet telakkisi ve onun sosyal tabakalaşma üzerindeki etkisinden bahsedilirken toprak mülkiyeti ve onun bölüştürülme biçimi üzerinde durulacaktır. Bu arada üzerinde durulması gereken bir başka husus da sistemi doğrudan veya dolaylı biçimde etkileyen uygarlık veya kültürel bütünlüklerdir. Bundan dolayı öncelikli olarak sistemin kökenleri üzerinde durulacak ve ancak ondan sonradır ki Osmanlı toplumsal yapısının mahiyeti ve bu yapının sosyal tabakalaşma üzerindeki etkilerine değinilecektir.


Sistemin Dayandığı Temeller


Hiçbir sistem sadece a priori veya soyut olarak tasarlanmış belli aksiyomlarla bunların harfiyyen uygulanması sonucu oluşmuştur iddiasına dayandırılarak açıklanamaz. Elbette kadim’den o güne devam edegelen bir takım genel ilkelerle o ilkeleri hayata geçiren öncü kadronun belirleyici etkisi olacaktır. Bunun tabiî karşılanması gerekir. Ne var ki yaşanılan dönemin tarihsel şartlarını hesaba katmadan meseleyi sadece belli ilkelerle o ilkeleri uygulamaya koyan kimselerin maharetlerine irca etmek de bir anlamda kolaycılığa kaçmak anlamına gelebilir. Sözü edilen faktörlerin etkisi zaman ve mekana göre derece olarak farklılık gösterebilse dahi bu derece farklılıklarının genel geçer gerçeklikler olarak algılanması suretiyle bütün zamanlara uyarlanması hiçbir şekilde kabul edilemez. Zaten sosyal bilimlerin hiçbir sahasında dört köşe ‘model’ çözümlemelerle neticeye varılamaz .
Bize göre sistemin öncüllerini İslâm geleneği ve eski devir Türk devlet tecrübesi yanında devrin kendine özgü zaruretleri ve yeni gelinen coğrafyadaki eski uygulamalar ve en nihayet bunların tümünü birden şekillendiren klasik dönem yönetici kadroları belirlemiş olmalıdır .

1)İslâm Geleneği

Türkler İslâm medeniyeti dairesine girerek İslâmî Türk devletleri kurulduktan sonra diğer sosyal müesseseleri gibi hukukî müesseseleri de büyük bir değişmeye uğramıştı. Türk devletleri İslâmiyet’in o zamana kadar oldukça işlenmiş ve tekemmül etmiş hukukî esaslarıyla birlikte kurumlarını da almış ve tatbik etmeye başlamışlardı .

Nitekim mîri arazi sisteminin temellerini fetihten sonra Irak arazisinin statüsü konusunda yapılan tartışmalar neticesi varılan nihaî kararda bulabiliriz. Ashâbın bir kısmı bu arazinin savaşa katılan gâziler arasında paylaştırılması gereğini savunurken Hz. Ömer’in de içinde bulunduğu bir gurup sahâbi bu arazinin ümmete ait müşterek bir mal olduğunu ve dolayısıyla beytülmâle bırakılması gerektiğini ileri sürmüş ve bu minval üzere karara varılmıştır .

Osmanlı devlet ricalinin de daha kuruluştan itibaren İslâm fıkhına yakından aşina olan ulema ve fakihlerin görüşlerine azamî derecede riayet ederek bunlara devlet idaresinde önemli mevkiler verdiklerini biliyoruz . Ebussuûd Efendi’nin fetvası da Hz. Ömer’in uygulamasını referans almış ve ganimet sayılan fethedilmiş araziler gâziler arasında mülk olarak taksim edilmek yerine İslâm cemaatinin(devletin) elinde alıkonulmuştur .

İkta sisteminin temellerini de İslâm uygulamasında görmek mümkündür . Hz. Peygamber tarafından bazı kişilere iktalar verildiğini biliyoruz. Ancak Hz. Ömer ikta edilen bu toprakların sahipleri tarafından üst üste üç yıl ekilmemesi halinde ellerinden alınması hükmünü getirmiştir . Nitekim Osmanlı uygulamasında da aynı tatbikatı görüyoruz. Orada da toprağını üç yıl üst üste ekmeyen kimsenin toprağı elinden alınırdı .


2)Türk Devlet Geleneği Ve Tarihi Zaruretler

Osmanlı Devleti’ne ait ekonomik ve sosyal nizamın teşekkülünde etkili olan amillerden birini de hiç şüphesiz eski Türk devlet geleneğinden tevarüs edilen tarihi tecrübe ile zaman içinde karşı karşıya kalınan siyasî ve sosyal zaruretler olarak değerlendirmek icap eder.

Öncelikle tarihi tecrübe ifadesini biraz açmak gerekir. Bilindiği gibi eski dönem Türk devlet geleneğinde mülkün Hâkanın şahsî malı olması sebebiyle Hâkanın vefatıyla birlikte topraklar oğullar arasında paylaştırılıyordu. Oğuz-Han’ın ülkesini oğulları arasında paylaştırdığına dair bizzat bu destanda geçen ifadelerle diğer Türk devletlerindeki benzeri uygulamalar da mahiyet olarak aynı özellikleri haizdir . Bunun neticesi olarak Türkler arasında sürekli olarak dahilî kargaşa ve iç harpler vuku bulmuş ve kurulan devletler uzun ömürlü olamamıştır.

Muhtemelen tarihten gelen bu vb. tecrübelerin de etkisiyle Osmanlı Devleti daha kuruluşundan itibaren merkezî bir devlet olma özelliğini sıkı sıkıya koruma eğilimi göstermiştir. Daha Orhan Gazi zamanından itibaren tımar ve zeâmet sisteminin Çandarlı Kara Halil Paşa tarafından ihdas olunduğunu görüyoruz . Kuruluştan itibaren tımar sistemi üzerinde bu derece hassasiyetle durulmasının altında yatan en önemli sebep ihtimaldir ki “soy aristokrasisine” dayalı eski Türk sosyal tabakalaşmasının merkezkaç eğilimleri daima bünyesinde barındırıyor olmasından kaynaklanmış olmalıdır. Devlet ricali hem merkezî devlet otoritesinin idamesini sağlama almak hem de sosyal adaleti azamî ölçüde güvenceye almak amacıyla zaten İslâm geleneğiyle de hiçbir şekilde çatışmayan bu yapının korunmasına azamî ölçüde hassasiyet göstermişlerdir.
Fatih’e kadar devlet idaresi ve toprak mülkiyetinin önemli ölçüde sadece Türklerden oluşan aristokrat bir zümrenin tekelinde olduğunu öne süren görüşler olsa dahi bunun tarihi realite ile tam olarak örtüştüğü ileri sürülemez. Nitekim Timur hadisesinden sonra merkezî devlet otoritesinin tekrar kurulabilmesi tımar sisteminin varlığı ve ona bağlı olarak soy aristokrasisinin kısmen de olsa kırılmış olmasına bağlanmaktadır . Arşiv belgelerine dayalı titiz bir çalışma da bu görüşü doğrular mahiyettedir .
Nizâmülmülk’ün Siyasetnâme isimli eserinde de ikta has ve sipahi gibi kavramların Büyük Selçuklular dönemine kadar götürüldüğünü görüyoruz . Ünlü vezir bu eserinde sipahi ve vergi memurlarının çok zengin olmamaları özel bir kale yaptırmamaları kötü düşüncelere kapılmamaları halka iyi ve doğru muamele yapmaları ve vilayetleri onarmaları için ‘iki senede bir değiştirilmeleri gerektiğini’ ifade ediyor . Bu son ifade sipahi ve tımar sahibi kimselerin sadece bir memur olduğunu ve bir yerde iki seneden fazla kalmalarının sakıncalı olabileceğini ihsas ediyor .

Daha kuruluşundan itibaren bütün Osmanlı hükümdarlarının merkezkaç eğilimlere karşı takındıkları hassas tavırlarla bilhassa Fatih’le birlikte bu tür eğilimleri tasfiye etme sürecinin tümüyle neticeye bağlanmış olması hiç şüphesiz tımar sisteminin oturmuş olmasıyla açıklanabilir . Bununla birlikte gerek Fatih öncesinde gerekse O’nu izleyen dönemlerde birtakım merkezkaç eğilimlerin olduğu da bilinen bir vakıadır. Bu bağlamda Ankara savaşında Timur ordusu tarafına geçen eski Anadolu askerlerinin tavırlarıyla Celalî isyanları şeklinde tezahür eden kalkışmaların altında yatan hakikî sebebin devlete karşı bir halk hareketi değil çevredeki feodal beylerin eskiden kalma imtiyazlarını devam ettirme çabası şeklinde değerlendirilmesi daha makul bir açıklama tarzı olarak görülebilir . Tımar sistemi fetihler vasıtasıyla Bizans ve Balkanlara ait feodal yapıyı ortadan kaldırmış ve böylece hıristiyan serfler toptan azat edilerek Osmanlı devletinin zimmî köylüleri statüsüne yükselmişlerdir. Osmanlıların Balkanlarda süratle yayılmalarının en önemli sebebi budur .
Bununla birlikte İslâmiyet öncesi döneme ait birçok kalıntı da gayet tabiî olarak Türkler arasında yaşamıştır. Bunlar bazen İslâmî bir cila altında hiçbir değişime uğramazken bazen de eski şekillerini korumakla birlikte yeni bir mahiyet kazanmaya başlamışlardır . Nitekim Osman Turan Bahaeddin Ögel’in çalışmalarına istinaden ikta sisteminin İslâmlık öncesi Türk topluluklarında da aynen vâki olduğunu ileri sürmektedir . Eski Türk devlet telakkisinde mülkün hükümdara ait olduğu düşünülürse Turan’ın görüşlerine katılmak pekala mümkün olabilir.


3) Akdeniz Uygarlıkları

Osmanlı toprak sistemine benzer yapılara Akdeniz kültür çevresinde de rastlandığına dair görüşler olduğu biliniyor. Bilhassa İnalcık bu meseleyle ilgili tarihî örnekler veriyor. “Mîrî tapulu arazi sitemi imparatorluklar siyasetinin bulduğu ve korumaya çalıştığı ana imparatorluk rejimi olarak eski çağlardan beri Akdeniz ve Orta Doğu tarihine yön vermiş bir temel sistemdir” . İnalcık bu görüşlerini ileri sürerken Osmanlı Devleti’nin bu sistemi Bizans’tan tevarüs ettiğini iddia etmemekle birlikte benzer yapıların Bizans ve Selçuklular’da da bulunduğuna daha doğrusu Osmanlılara takaddüm ettiğine vurgu yapıyor. Onun bu bağlamda ileri sürdüğü görüşler bir anlamda bu tür yapılanmaların imparatorlukların genel karakteristiği olarak teşekkül ettiğini vurgulamaktır .
Konuyla ilgili müstakil denilebilecek bir çalışma yapan Köprülü ise mîrî arazi uygulamasının esasta Türk-İslâm menşeli olduğunu ortaya koyuyor . Ünlü medeniyet tarihçisi Miquel Türkçe’ye de kazandırılan o muhteşem eserinde Bizans tesiri iddialarını oldukça abartılı bularak; Osmanlıların hem de muktedir oldukları halde niçin Slav ve Bizans kadastro sistemini kullanmadıkları sorusunu sorarak bu tür iddiaların gerçekleri yansıtmadığını ortaya koyuyor . Bununla birlikte Osmanlı devlet adamlarının Bizans’tan hiçbir şey almadıkları da ileri sürülemez. Elbette sistemin genel ilkeleriyle çelişmeyecek ve hatta bu ilkelerin icrasını kolaylaştıracak bir takım uygulamaların alınmış olmasını tabiî karşılamak gerekir.

Abdulkadir İlgen



Bütün konular: 316
Bütün postalar: 464
Bütün kullanıcılar: 2988
Şu anda Online olan (kayıtlı) kullanıcılar: Hiçkimse crying smiley

ZİYARETÇİ SAYACI

Çevrimiçi: ziyaretçi

Bugün: 171 ziyaretçi

Toplam: 2372428 ziyaretçi

IP Adresiniz: 3.138.135.80

ZİYARETÇİ DEFTERİ

KRONOLOJİK TARİH

» Dünya Tarihi Kronolojisi

» Türk Tarihi Kronolojisi

» Selçuklu Tarihi Kronolojisi

» Osmanlı Tarihi Kronolojisi

» İnkılap Tarihi Kronolojisi

» Bilim Tarihi Kronolojisi

» İslam Tarihi Kronolojisi

» Kurtuluş Savaşı Kronolojisi

» Avrupa Birliği Kronolojisi

» Sanat Tarihi Kronolojisi

İLKLER TARİHİ

» Türkiye'de İlkler

» İlk Buluşlar

» Dünyada İlkler Tarihi

» İlk Müslüman Türk Devletleri

» İlk Türk Devletleri

» Türk Edebiyatında İlkler

» Dünya Edebiyatında İlkler

» Türk Sinemasında İlkler

» Türk Sporunda İlkler

» Türk Tarihinde İlkler

ÜLKELER

» Ülkeler Hakkında Bilgiler

» Ülkeler Neleri İle Ünlü

» Az Bilinen Ülkeler

» Ülkeler ve Başkentleri

» Ülkelerin Para Birimleri

» Ülkelerin Tatil Günleri

» Ülkelerin İlginç Yasakları

» Ülkelerin Evlilik Gelenekleri

TARİH

» Haçlı Seferleri

» Osmanlı Eserleri

» Selçuklu Eserleri

» İnönü Savaşları

» Birinci Dünya Savaşı

» İkinci Dünya Savaşı

» İstanbul'un Fethi

SPOR

» Futbol

» Basketbol

» Voleybol

» Tenis

» Masa Tenisi

» Atletizm

» Cirit

» Olimpiyat Oyunları

RESİM

» Resim Nedir

» Resim Teknikleri

» Ünlü Türk Ressamları

» Çağdaş Sanat Akımları

» Renklerin Dili

2010 - 2014 Eğitici Bilgi

| Ana Sayfa | İletişim | Banner Kodları | Ziyaretçi Defteri |

Ödev
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol