Kitap Özetleri2
John STEINBECK’in inci kitabının özeti:
Pedro;Salinas’ta, deniz kıyısında, saz evlerde yaşayan yoksul denizcilerden
biridir. Evleneli çok olmamıştır. İlk çocukları maalesef tedavi edemedikleri bir
hastalıktan dolayı ölür. Artık umutları ikinci çocukları olmuştur. Bir sabah
bebeği bir akrep sokar. Pedro hızla davranır ve akrebi öldürür. O ve eşi bebeği
alır ve şehirdeki doktora götürürler. Doktor zengin ve acımasız bir insandır ve
paraları olmadığını bildiği için çifti başından savar.
Eve döndükten sonra Pedro, bambudan yapılmış kayığını alır ve inci avına çıkar.
Kıyıdan açıldıktan sonra dalar ve dipten o güne kadar görülmüş en büyük
incilerden birini çıkarır. Evine döner ve eşine gösterir. Bu inciyi satarak
kazanacakları parayla bebeği tedavi ettireceklerini sonra onu okutup bu yaşamdan
kurtulacaklarını planlarlar. O gün Pedro’nun kardeşi ve karısı da evlerine
gelirler ve tavsiyelerde bulunurlar.
Büyük incinin haberi tüm şehre ulaşmıştır. Doktorun ise inciye sahip olup
Salinas gibi bir taşra kentinden kurtulup Paris’e gitmeyi planlamaktadır. Ertesi
gün doktor uşağıyla tedavi için Pedro’nun saz evine gelir. Bebek iki gündür iyi
durumda olduğu için Pedro doktoru reddeder. Doktor ise çocuğa bir ilaç içirir ve
çocuğun ateşlenebileceğini söyler. Dediği gibi bebek ateşlenir ve doktor o
esnada yeniden gelir ve çocuğun ateşini geçirir. Doktorun asıl amacı Pedro’nun
inciyi nereye sakladığını öğrenmektir. Gerçekten konuşurlarken Pedro’nun gözü
inciyi gömdüğü yere kaçar ve doktor incinin yerini öğrenir. Gece uyurlarken
birinin geldiğini hisseder ve boğuşurlar. Boğuşma esnasında Pedro adamı bıçakla
öldürür. Hırsızlar ayrıca yangın çıkartmıştır ve bazı saz evler yanmıştır. Pedro
ve eşi kaçamaya karar verirler ama kayıklarının da delindiğini görürler.
Pedro’nun karısı ona devamlı bu incinin uğursuz olduğunu ve ondan kurtulmaları
gerektiğini söylemektedir. Yürüyerek kaçmaya karar verirler.
Yürüyüş esnasında kayalık bir arazide mola verirler. Dinlenirlerken yoldan
birilerinin geçtiğini farkederler. Sessizce dinlerler ve bunların peşlerine
düşen kelle avcıları olduklarını anlarlar. Artık arazide daha dikkatli olmaları
gerekmektedir. Gece olunca bir kaya kovuğuna yerleşirler. Kelle avcıları ise
elli metre ileride su başında yatmaktadır. Pedro adamları öldürmek için harekete
geçer. Yaklaştığı esnada bebeğin ağladığını duyar. Avcılar da duymuştur ve bunu
bir kurdun sesi sanmışlardır. Zarar vermesin diye sesin geldiği yöne nişan
alırlar ve ateş ederler.
Ertesi sabah köylüler Pedro ve eşinin köye döndüklerini görürler. Yanlarında
bebekleri yoktur. Pedro’nun karısının elinde kanlı bir şal durmaktadır. Köylüler
bebeğin öldüğünü anlarlar. Pedro ve karısı deniz kıyısına giderler ve onlara
devamlı uğursuzluk getirmiş olan bu inciyi denize,geldiği yere geri gönderirler.
3.KİTABIN ANA FİKRİ:
Yoksul ve cahil insanlar yaşamın kendileri için hazırladığı yaşam çizgisinin
dışına çıkamazlar.
4.KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE SAHIŞLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Bebeğin akrep tarafından sokulması büyük talihsizliktir. Pedro’nun
çevresindekilerin inciyi ele geçirmek her türlü yola başvurmaları insanların
para için herşeyi yapabileceği gerçeğini yansıtır.
ŞAHISLAR:
Pedro : Dürüst,fakir,devamlı ezilmiş ama umutlarını hala kaybetmemiş biridir.
Ailesini düşkündür ve onlar için kendisini tehlikeye atmaktan kaçınmaz.
Pedro’nun Eşi: Fedakar bir kadındır. Romanda kocası bir kez ona vurur. Ama
bundan dolayı gücenmez. İncinin uğursuz olduğuna inamakta ve ondan kurtulmaları
gerektiğine inanmaktadır.
Doktor : İnsanları küçümseyen, paraya düşkün ve para için her türlü kötülüğü
yapmaya hazır olan biridir.
5. KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Kitabı okumadan önce yazarı tanıyordum ve bazı eserlerini okumuştum. Yazar
bilindik üslubu dışına çıkmayarak yoksul ve sıradan insanları konu ediniyor.
Olay örgüsü ve insanların iç yüzünün para karşısında ortaya çıkması yaşamın
üzücü gerçeklerindendir. Eserin okunmasının insana birçok şey kazandırdığı
inancındayım.
SEFİLLER
KİTABIN ADI : SEFİLLER
KİTABIN YAZARI : VICTOR HUGO
YAYINEVİ : VARLIK YAYINLARI
BASIM YILI : 1992
KİTABIN KONUSU
Bu romanda Jean Valjean adlı bir köylünün, 19. yy.’un ilk 30 yılındaki
serüvenleri anlatılır.Valjean aç ailesini doyurmak için ekmek çaldığından bir
kadırgada kürek çekmeye mahkum edilmiştir.
ESERİN ÖZETİ
Birkaç kez kaçma girişiminde bulunduğundan mahkumiyet süresi 19 seneye çıkarılır
1815’de serbest bırakılır. Valjean Güney Fransa’da D kasabasına gider. Bir kürek
mahkumu olduğundan kimse onu barındırmak istemez. Sonunda yaşlı ve çok iyi bir
insan olan kasabanın piskoposu onu yanına alır ve ona çok iyi davranır. Valjean
onun bu konuk severliğine piskoposun yemek takımlarını çalmakla karşılık verir.
Polis kısa bir süre sonra Valjean’I yakalar ve piskoposa getirir piskopos
Valjean’I hayrete düşürürcesine, yemek takımını Valjean’a hediye verdiğini
söyler. Valjean’ın karşılaştığı bu durum onu derinden etkiler. Ondan sonra
piskoposun güvenine layık olmaya mümkün olduğu kadar erdemli ve dürüst bir hayat
sürmeye söz verir.
Valjean yıllar sonra takma bir adla Kuzey Fransa’da mücevherat üreticisi olarak
devam ediyordur. Üretimde bir iki basit gelişme gerçekleştiğinden şimdi varlıklı
bir insandır. Kasaba halkının güvenini kazanmış ve hatta belediye başkanı bile
seçilmiştir. Kasabanın müfettişiJavert, tam bir dedektiftir ve amirinin
kişiliğinden şüphe eder. Onu tam yakalattıracağı sırada adının Valjean olduğu
bir diğer insanın başka bir suçtan yakalandığını ve tekrar kadırgaya
gönderileceği haberini alır. Çok mahçup duruma düşen polis müfettişi belediye
başkabıbdan özür diler, onun hakkında şüphelere düştüğünü anlatır. Valjean kendi
adını taşıyan suçsuz bir insanın acı çekmesinden ötürü vicdan azabı duyar.
Kahramanca bir hareketle mahkemeye gider, kendisini tanıtır ve kendi isteğiyle
kürek mahkumluğuna döner. Birkaç yıl sonra tekrar kaçar ve kuzeye gider. Üretici
olarak iş yaptığı yılların karşılığı olan parayı buraya gömmüştür. Para onu
rahatça geçindirebilecek ve çevresinede yardım etmesine de imkan verecektir. İlk
işi Cosetta adında bir kızı aramak olur. Kız bir zamanlar yanında çalışan
Fantina’nın kızıdır. Fantina kızına bakmak için fahişelik yapmıştır. Fantina
artık ölmüştür ve onu yetiştiren üvey anne ve babası ona kötü muamele
etmektedir. Valjean onu evlatlık alır ve ona derin bir sevgiyle bakmaya başlar.
Beraberce Parise giderler. Valjean bir rahibe manastırında bahçıvan olarak
çalışmaya başlar ve Cosette da manastırın okuluna gider.
Cosetta büyüyünce Parisli bir öğrenci olan marius Pontmercy adında bir genç
onunla ilgilenir. Cosette ve Marius, Paris’in Luxenburg Gardens adındaki
parkında tanışırlar ve Valjean’ın kendisini ve Cosette’yi gizli tutmasına rağmen
gizliden gizliye mektuplaşırlar.
Olaylar, ülkedeki iç huzursuzluklar sırasında doruğa ulaşır. Sosyalistler
1832’de, Paris’te hanedanlığa karşı başarısız kalan bir baş kaldırma hareketine
girişirler Marius ve arkadaşları bu isyanda yer alırlar ve sosyal adalete
bağlılığından ötürü kim olduğunun meydana çıkmasına bile aldırış etmeyen Valjean
da isyana katılır. Sokak çatışmalarının ortasında eski düşman Javert ile
karşılaşırlar. Onun bütün hayatı şimdi ellerindedir.Gerçi bir tek kurşun
Javert’I ortadan kaldıracaksa da Valjean Jvert’ı serbest bırakır. Valjean’ın bu
davranışı Javert’in, kesin meşruiyet ve hukuka dayanan ahlaki dünyasını alt üst
eder. Hayatında ilk defa olarak bir mahkumun kanuna saygı duyan bir vatandaştan
daha iyi bir insan olacağını düşünür ve kendini öldürür.
Bu arada barikatlar ardına çekilen isyancılar çevrilir. Karşı tarafın kuvvetleri
daha fazladır. Çarpışmalar sırasında Marius ağır yaralanır. Valjean Marius’u,
sırtında taşıyarak yer altındaki lağım kanallarına götürür. Burası hoş bir yer
olmasa da, çatışma alanından uzaktır. Kendisini tamamen kaybetmiş ve hemen hemen
ölü olan Marius, büyükbabasının evine getirilir. Marius hayatını kimin
kurtardığını bilmemektedir.
Valjean, Cosette ile Marius arasına girmemeye karar verir. Cosette’nin Marius’u
sevdiğini ve onunla evlenmek istediğini anlar. Cosette’ye büyük miktarda para
verdikten sonra inzivaya çekilir. Marius önceleri bunu kabul eder fakat hayatını
kurtaranın Valjean olduğunu öğrenince Cosette ile birlikte son bir defa görmek
için ihtiyar adamın yatak ucuna giderler. Valjean ölüm yatağında, seneler önce,
evliya gibi biri olan psikopozun inanılmaz bir jestle kendisine hediye ettiği ve
böylece Valjean’ın ruhunu kazandığı gümüş şamdanlığı Cosette’ye hediye eder.
ANAFİKRİ
Kendisine her zaman kötü davranılan bir mahkumun, kendisine iyi davranan biriyle
beraber olduğu zaman kişiliğinin ve davranışlarının iyiye doğru gidişatı
gözlenmiştir.
KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRMESİ
JEAN VALJEAN: Romanın kahramanı. Önceleri basit, çalışkan bir köylüyken sonradan
bir mahkum olarak hayata küskünlük duyar.
JAVERT: Hiç bir zaman satın alınamayacak kadar namuslu bir polis memuru.
MARIUS PONTMERCY: Albayın oğlu. Kendisini babasının anısına adıyan bir genç.
COSETTE: Fantine’nin kızı, Valjean’ın evlatlığı. Sevimli bir kız.
FANTINE: Karakteri bakımından iyi bir kız ise de şartlar onu bir fahişe olmaya
zorlar.
KİTAP HAKKINDAKİ ŞAHSİ GÖRÜŞLER
Eserde tarihsel olaylar, kişilik çözümlemeleri, siyasal düşünceler, insanlar
arasındaki günlük ve basit ilişkiler iç içe ve büyük bir ustalıkla
anlatılmıştır.
Çocuk Kalbi
KİTABIN ADI : Çocuk Kalbi
KİTABIN YAZARI : Edmondo De Amicis
KİTABIN ANA DÜŞÜNCESİ
Etrafındaki öğrenci arkadaşlarına göre maddi bakımdan iyi durumda olan ve ailesi
tarafından ilgi gören çocuğun bu ilgiye fazla layık olamaması.
Bu ana düşünce çocuğa doğrudan verilmemiştir. Hikayenin sonunda ana düşünce daha
net verilmiştir.
Bu kitap bir çocuğun ailesine saygılı davranması gerektiğini,arkadaşlarına iyi
davranmasını gerektiğini göstermiştir. Yardımlaşmanın önemi belirtilmiş ve
önyargılı davranmamamız gerektiği belirtilmiştir
KİTABIN ÖZETİ
İtalya da bir mahalle okulunda 3.sınıfa yeni başlayan Enrico yeni öğretmeniyle
tanışınca ilk başta hoşlanmaz. Eski öğretmeninin o güler yüzünü hatırladıkça
üzülür fakat daha sonra yeni öğretmeninden hoşlanmaya başlar. Birgün Robetti
adında bir çocuk okula giderken bir çocuğun atlı tramvay yolunda düştüğünü
görür. Çocuğu kurtarırken kendi ayağı atlı tramvayın altında kalır. Bunu gören
Enrico üzülür.
Başka bir gün Enriconun sınıfına Calabriali bir öğrenci gelir. Öğretmen sınıfla
kaynaşmasını sağlar.Uzaktan gelen bu öğrenciye iyi davranılmasını ister. Yine
günün birinde annesi ve kız kardeşi ile yoksul bir kadına çamaşır götüren Enrico
kapıyı açan kadını görür ve içeride sınıf arkadaşını görür. Babası olmayan
crossi bütün zorluklara rağmen karanlık odada dersini yapmaya çalışır. Bu duruma
üzülen Enriconun annesi para yardımında bulunur. Kitabın sonlarına doğru Enrico
annesine saygısızlık yapar.Bu olaya üzülen anne ve babası Enricoya nasihatlarda
bulunur.
KİTABIN KONUSU
Kitabın konusu İtalya da bir mahalle okulunda 3.sınıfı okuyan bir öğrencinin
yazdığı bir yıllık okul hikayesidir.
Konu ilgi çekici bir biçimde sunulmamıştır. Konusu olsun,içeriği olsun eğitici
ve düşündürücü bir kitaptır.
KAŞAĞI
KİTABIN ADI
: KAŞAĞI
KİTABIN YAZARI : ÖMER SEYFETTİN
YAYIN EVİ VE ADRESİ : ŞAFAK YAYIN EVİ İSTANBUL
BASIM YILI :1997
Kitabın Konusu
Kardeşine iftira atıp, onun ölümünden sonra vicdan azabıyla yanıp tutuşan bir
çocuğun dramı anlatılmaktadır.
Kitabın Özeti
Annesi, İstanbul’a gittiği için kendisinden bir yaş küçük olan kardeşi Hasan’la
artık Dadaruh’un yanından hiç ayrılmaz. Bu, babasının seyisi, yaşlı bir adamdır.
En sevdikleri şey atlardır. Dadaruh’la birlikte onları suya götürmek, çıplak
sırtlarına binmek, onlar için çok zevklidir.Torbalara arpa koymak, yemliklere ot
doldurmak, gübreleri kaldırmak eğlenceli bir oyundan daha çok hoşlarına gider.
Dadaruh eline kaşağıyı alıp işe başladı mı, tıkı… tık… tıkı… tık… tıpkı bir saat
gibi… yerinde duramaz, bunu gören küçük çocuk ben de yapacağım! diye tutturur.
O vakit Dadaruh, onu Tosun’un sırtına koyar, eline kaşağıyı verir,
- Hadi yap! Der.
Bu demir gereci hayvanın üstüne sürter, ama o uyumlu tıkırtıyı çıkaramazdı.
Her sabah ahıra gelir gelmez,
- Dadaruh, tımarı ben yapacağım, der.Ama adam izin vermez ancak boyu at kadar
olunca yapabileceğini söyler.Boyu atın karnına bile varmıyordu. Oysa en keyifli,
en eğlenceli şey buydu. Sanki kaşağının düzenli tıkırtısı Tosun’un hoşuna
gidiyor, kulaklarını kısıyor, kuyruğunu kocaman bir püskül gibi sallıyordu. Tam
tımar biteceğine yakın huysuzlanır, o zaman Dadaruh, “Höyt..” diye sağrısına bir
tokat indirir, sonra öteki atları tımara başlardı.Bir gün yalnız başına kalır.
Hasan’la Dadaruh dere kenarına inmişlerdi. İçimde bir tımar etmek hırsı uyanır.
Kaşağıyı arar, bulamaz. Annesinin bir hafta önce İstanbul’dan gönderdiği
armağanlar içinden çıkan fakfon kaşağı, pırıl pırıl parlıyordu. Hemen alıp,
Tosun’un yanına koşar, karnına sürtmek ister fakat rahat durmaz.
- Sanırım acıtıyor? Diye düşünür.
Gümüş gibi parlayan bu güzel kaşağının dişlerine bakar. Çok keskin, çok
sivridir. Biraz köreltmek için duvarın taşlarına sürtmeye başlar. Dişleri
bozulunca yeniden dener. Gene atların hiçbiri durmaz ve kızar. Öfkesini sanki
kaşağıdan çıkarmak ister. On adım ilerdeki çeşmeye koşar. Kaşağıyı yalağın
taşına koyup yerden kaldırabildiği en ağır bir taş bularak üstüne hızlı hızlı
indirmeye başlar. İstanbul’dan gelen, üstelik Dadaruh’un kullanmaya kıyamadığı
bu güzel kaşağıyı ezip, parçalar. Sonra yalağın içine atar. Babası çeşmeye
bakarken, yalağın içinde kırılmış kaşağıyı görür; Dadaruh’a yanına çağırınca çok
korkar. Dadaruh şaşırır, kırılmış kaşağı ortaya çıkınca, babası bunu kimin
yaptığını sorar.Dadaruh,
- Bilmiyorum, der.
Babasının gözleri ona döner, daha bir şey sormadan, çocuk kaşağıyı kardeşi
Hasan’ın kırdığını söyler. “Dadaruh uyurken odaya girdi. Sandıktan aldı. Sonra
yalağın taşında ezdi” der.
Babası Hasan’I çağırır.
-Bu kaşağıyı niye kırdın?diye sorar.
Hasan, Dadaruh’un elinde duran alete şaşkın şaşkın baktıp, sarı saçlı başını
sarsarak,
- Ben kırmadım, der.
- Doğru söyle, darılmayacağım. Yalan çok kötüdür, der babası. Hasan inkârda
direnir. Baba öfkelenir. Üzerine yürür “Utanmaz yalancı” diye yüzüne bir tokat
indirir.
- Götür bunu eve; sakın bunu bir daha buraya sokma. Hep Pervin’le otursun! diye
haykırır.
Artık ahırda hep yalnız oynar. Hasan eve hapsedilir. Annesi geldikten sonra da
bağışlanmaz.Annesi onun iftira atabileceğine hiç ihtimal vermez.
Ertesi yıl anne, yazın gene İstanbul’a gider.Hasan’a ahır hâlâ yasaktır. Bir gün
birdenbire hastalandı. Doktor “Kuşpalazı” der. Babası yatağın başucundan hiç
ayrılmaz.Hizmetçi kardeşinin öleceğini söyler ve çocuk ağlamaya başlar.Gece
uyuyamaz, uykuya dalar dalmaz Hasan’ın hayali gözünün önüne gelir “İftiracı!
İftiracı!” diye karşısında ağlar.Pervin’i uyandırır. Hasan’ın yanına gitmek
istediğini ve babasına bir şey söylemek istediğini söyler.Yarın söylersin,
der.Sabaha kadar gene gözlerini kapayamaz. Hava henüz ağarırken Pervin’i
uyandırır.Ama zavallı suçsuz kardeşi, o gece ölmüştür.
Kitabın Ana Fikri
Yalan söylemek kötü bir alışkanlıktır.
Kitaptaki Olayların ve Şahısların Değerlendirilmesi
Büyük çocuk : Hasan’ın abisidir.babasından çok korkar.Atları çok sever.
Hasan : Küçük kardeştir.O da babasından çok korkar ve atları çok sever.Geçirdiği
hastalık ölümüne sebep olur.
Dadaruh : Evin seyisidir. Bütün zamanını atlarla geçirmekyen çok zevk alır.İki
çocuğu da çok sever.
Pervin : Evin hizmetçisidir. Çok yumuşak kalplidir ve herşeyi açıkça söyler.Bir
o kadar da sulugözdür.
Baba : Çocuklarının üzerinde büyük bir otorite sahibidir. Çocukları onu çok
sever ama ondan çok korkarlar.
Kitap Hakkında Şahsi Görüşler
Yazar olayları ve yer betimlemelerini çok güzel ve yerinde yapmıştır.Akıcılığı
sağlamış, okuyucuyu sıkmadan akıcı bir şekilde okuyabilmesi için bütün imkan ve
kabiliyetlerini sergilemiştir.
Yazar Hakkında Bilgi:
Ömer Seyfettin, yazı ve öyküleriyle dilde sadeleşme hareketinin öncülüğünü
yaparak yeni bir edebiyat akımının oluşumunu sağlayıp, Türk öykücülüğünde kısa
öykü türünün dil, anlatım tekniği ile tematik yönden ilk özgün örneklerini
vermiştir. Aynı zamanda ulusal edebiyat akımını başlatan yazarlardan olan Ömer
Seyfettin 28 Şubat 1884′te Gönen’de doğdu. Öğrenimine, dört yaşında iken, Gönen
Mahalle Mektebi’nde başladı. Ailesiyle birlikte İstanbul’a gelince (1892),
ilköğrenimini özel bir okul olan Aksaray’daki Mekteb-i Osmani’da sürdürdü.
Babasının isteği üzerine, Eyüp baytar Rüştiyesi’nin subay çocuklarına özgü
bölümüne yatılı olarak yazıldı (1893). Buradaki eğitiminden sonra (1896), Edirne
Askeri İdadisi’ni (1900) ve İstanbul Mekteb-i Harbiye’yi bitirdi. 22 Ağustos
1903′te piyade teğmeni rütbesiyle mezun oldu. Ziya Gökalp ve arkadaşlarının
çıkardıkları “Genç Kalemler” dergisinin kadrosuna katıldı. Balkan Savaşı’nın
başlaması üzerine, yeniden orduya çağrıldı (14 Eylül 1914). Kısa bir süre “Türk
Sözü” dergisinin başyazarlığını yaptı. lan Calibe Hanım’la evlendi (1915). Eylül
1918′de eşinden ayrıldı. 6 mart 1920′de kaldırıldığı Haydarpaşa Hastanesi’nde
şeker hastalığından öldü. Kadıköy Kuşdili’ndeki Mahmut Baba Türbesi mezarlığına
gömüldü. 1939′da, kemikleri Zincirlikuyu Mezarlığı’ndaki Asri Mezarlık’a
taşındı.
Eserleri
Romanları
Yaşadığı yıllarda yayınlanan üç romanı ( Ashab-ı Kehfimiz, Efruz Bey, Yalnız
Efe, 1919) onun bu alanda yarım kalmış denemeleri olarak sayılır.
“Fantezi roman” olarak nitelendirilen Efruz Bey; 1908′den Mütareke yıllarına
kadarki süreci, aydın kişilerin eleştirisi ekseninde yansıtır. Dönemin aydın
hastalıklarını, siyasi akımların yanlış yönsemelerini toplumsal eleştiri
bağlamında, yeni bir roman tekniğiyle verir.
Yarın kalan romanı Yalnız Efe, destansı bir nitelik taşır. Konusunu bir halk
menkıbesinden almıştır. Dönemin toplumsal ortamında, yapılan haksızlıklara
başkaldırarak silahlanıp dağa çıkan -kız kahraman- Yalnız Efe’nin kişiliğinde
Türk halkanın direnme gücünü göstermeye çalışmıştır.
Yapıtları
Öykü : Harem, (u.ö.), 1918; Yüksek Ökçeler, (ö.s.), 1923; Gizli Mabet, (ö.s.),
1923; Bahar ve Kelebekler, (ö.s.), 1927.
Bütün Eserleri, temalarına göre bir araya getirilen basım: Efruz Bey, 1970;
kahramanlar, 1970; bomba, 1970; Harem, 1970; Yüksek Ökçeler, 1970; Yüzakı, 1970;
Yalnız Efe, 1970; Falaka, 1970; Aşk Dalgası, 1970; Beyaz Lale, 1970; Gizli
Mabet, 1970.
Sergüzeşt
KİTABIN ADI : Sergüzeşt
YAZARI : Samipaşazade Sezai
YAYIN EVİ ADRESİ : Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları/Ankara
BASIM YILI : 1984
KİTABIN KONUSU
Romanın konusu bir esir kızın hayatını,çektiği acıları anlatmaktadır.
KİTABIN ÖZETİ
Dilber yaşadığı hayattan kurtulmak için evinden kaçar.Bir tüccarın eline düşer
ve tüccar kızı esir pazarında memura satar.Memur ailesi de kendilerine yük
olduğu gerekçesiyle esirciye satarlar. Esirci Dilber’in güzelliğini keşfedip
besler ve yüksek bir fiyata oğlu için uygun gören bir hanımefendiye satar.
Hanımefendinin oğlu Celal Bey Avrupa görmüş ressamdır. Kızdan hoşlandığı ve de
onun esiri olduğundan, sık sık çeşitli kıyafetlere sokarak, ustasından öğrendiği
şekilde tasvirlerini yapmaya başlar. Bütün bunlar kıza zulüm gibi gelir,
dayanamayıp ağlamaya başlar. Celal Bey Dilberle evlenmek ister ancak işin içine
aile bağları girer.Bunun farkına varan annesi Dilber’i esirciye sattırır. Celal
bunu duyduğu zaman yataklara düşer ve bir daha kendine gelemez. Annesi yaptığı
yanlışın farkına varır fakat artık çok geçtir.
Bu arada Dilber Mısırlı bir tüccara satılmıştır. Saray gibi bir yerin harem
bölümünde diğer kızlarla yaşamaya başlamıştır. Haremağası Cevher Ağa’da Dilber’i
kızı gibi sevmiştir. İstanbul’a göndermeyi istemektedir. Dilber’i kaçırmak için
dışarıdan merdiven dayayarak Dilber’i indirir. Ama kendisi ihtiyar olduğundan ve
heyecanın da etkisiyle düşer ve ölür.Ne yapacağını şaşıran esir kız, çaresizlik
içinde kendisini Nil nehrine atar ve hayatına son verir.
KİTABIN ANA FİKRİ
Hiçbir zaman intiharı son çare olarak görmemeliyiz.Adaletin elbet birgün tecelli
edeceğini unutmamalıyız.
KİTAPTAKİ OLAYLARIN VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
Soylu ve zengin bir aile çocuğunun esir bir kıza sırılsıklam aşık olması gibi
okuyucuyu meraklandıran ilginç olaylar vardır. Romandaki bazı şahıslar
şunlardır:
Dilber : Çok gururlu ve sakin bir kızdır.Onu gören herkes aşık olmaktadır fakat
esir olmasından dolayı evlenmesi mümkün olmamaktadır. Kurtuluşu intihar etmekte
bulmuştur. Günümüzde böyle insanların eşya yerine konması bir insanlık ayıbı
sayılmaktadır.
Celal Bey : Namuslu iyi terbiye görmüş ve iyi bir eğitim almış, soylu bir
ailenin çocuğudur.Dilber’in satılmasından sonra akli dengesini yitirmiştir.
Cevher Ağa : Yardımsever ve çok babacan bir insandır. Dilber’i kızı gibi
sevmiştir. Onu esir hayatından kurtarmak istemiştir fakat ömrü buna yetmemiştir.
KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER
Eserde tutsak bir kızın başından geçenler anlatılmış, dönemin toplumsal sorununa
gerçekçi bir yaklaşımla değinilmiştir. Bunun yanında, konuşmaların sadeliği,
günlük dile uygunluğu ile de dikkati çekmektedir. Okuyucuyu meraklandırarak
kitabın okunmasını sağlamaktadır.
KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ
Samipaşazade Sezai, Türk yazar (İstanbul 1860-1936). Paris’e kaçarak jöntürk
hareketine katıldı ve örgütçe yayımlanan Şura-yı Ümmette başyazarlık
yaptı(1901-1908). Madrid’de elçi olarak bulundu(1909-1914). Sergüzeşt(1889) adlı
romanı Türk edebiyatının ilk gerçekçi romanı olarak kabul edilir.
Kitabın Özeti : Yöneticiler ve yönetici adayları için, akademik seviyede
hazırlanmış mükemmel bir yönetim el kitabı.
1-Yönetimle ilgili yüzyıllara uzanan bir bilgi birikimin varlığı, bu varlığı
kullanırken gerekli olan yetenek, yeryüzünde pek çok insanın yöneticilik yaparak
geçimini sağlaması, yönetimin hem bilim ve sanat, hem de bir meslek olduğunu
ortaya koyuyor.
İnsanlar vardır, bilgiye sahiptirler; fakat beceremezler. İnsanlar vardır,
becerirler, fakat bilgileri noksandır. İdeal olanı hem bilmek hem de
becermektir.
Siz de bilgi ve becerilerinizi yoklayın. Noksan olan birşeyler mi var? Mutlaka
tamamlamalısınız.
Yönetici misiniz?… Öyleyse kim olduğunuzu ve öneminizi bilin!
Siz, yönettiğiniz kimselerin beynisiniz. Onun bütün unsurları size bağlıdır.
Sizde meydana gelebilecek bir arıza, sistemi felce uğratabilir. Bu nedenle kim
olduğunuzu ve öneminizi unutmadan görevinizi yerine getirmelisiniz.
Bir yönetici sosyal bilimlere vakıf olmalıdır. Çünkü sosyal bilimlerin yönetime
kaydadeğer katkıları vardır.
Psikolojiden ferdi, sosyolojiden grup, tarihten tecrübe, antropolojiden kültür,
ekonomiden büyüme, ekolojiden uyum felsefeden ise kural bakış açılarını alan
yönetimin, bunlardan yoksun kaldığı zaman hareket edemeyecek kadar dar bir alana
sıkışacağı açıktır.
Buradan çıkan mesaj şudur: Yönetmeye talip olan, merdivenin basamaklarını
tırmanmak istiyorsa, bütün sosyal bilimlerden genel manada haberdar olmak ve
gerektiğinde onlara da müracaat etmek zorundadır.
2-Yönetim geçici ve anlık değildir. Bir yerde başlayıp bir yerde bitmez ve hep
devam eder. Birbirini tamamlayan faaliyetler ve davranışlar dizisidir.
Fonksiyonlarıyla yaşar.
İnsanlar ve örgütler var oldukça, yönetim de var olacaktır. Yönetim, insanlar ve
örgütlerle birlikte yaşamaya devam eder. Çünkü o, fonksiyonları ölçüsünde bir
süreçtir.
Yönetim fonksiyonları da ihmal edilmemelidir.
Yönetimin fonksiyonları şunlardır:
Planlama, örgütleme, yön verme, koordinasyon, kontrol, karar verme, motivasyon,
yenilik yapma. Yönetimin fonksiyonları ihmale gelmez.
Bir örgütün daha verimli ve etkin hale getirilememesi yönetimle ilgili bir
meseledir. Yönetici örgütü verimli hale getirmek için mevcut kaynaklarla en
fazla ürünü elde etmesini bilmelidir.
Bir örgütün üç temel kaynağı vardır. Fiziki kaynaklar, mali kaynaklar ve insan
kaynakları. Bu üç kaynağın da verimlilik üzerinde etkileri vardır. Yönetici bu
üç kaynağı en iyi şekilde kullanabilmelidir ki verimliliği en üst düzeyde elde
etsin.
3-Liderlik, yönetimin başarısı için gerekli bir unsurdur. Liderlikle buluşamayan
bir yöneticilik, başarıyı simgeleyen madalyonu çok zor kazanır. Liderlik bağı,
kişiler üzerinde güç sahibi olmayı değil onları etkilemeyi hatırlatır.
Hiç kimse piyon olarak doğmaz. Her insanda liderlik potansiyeli vardır.
Önemli olan bu potansiyeli ortaya çıkarmak, işlemek ve kullanılacak duruma
getirmektedir.
‘Yöneteceğim’ diyorsanız. ‘Liderim’ de diyebilmelisiniz. Çünkü yöneticiler aynı
zamanda liderin niteliklerine sahip olur ve onların yaptıklarını yapabilirse,
ilerlemeye devam ederler.
4- Lider yönetici fiziki ve kişilik özellikleri yönüyle izleyicilerden
farklıdır.
Üzerinde en çok durulan özellikler şunlardır:
Yaş, boy, cinsiyet, yakışıklılık, güzellik, olgunluk, başkalarına güven verme,
kendine güven duyma, güzel konuşma, samimiyet, doğruluk, zeka, bilgi, kişiler
arası ilişki kurma yeteneği, ileriyi görebilme, inisiyatif sahibi olma, hissi
olgunluk, kararlılık, açıksözlülük, dürüstlük… Lider yönetici yetiştirirken, bu
özelliklere yönettiği insanlardan daha fazla sahip olur.
Üretken olan Lider yöneticinin özellikleri şunlardır:
a-Direktifçi: Yetkindir ve kişilik gücüne sahiptir, sert ama adildir.
Hareketlendirici ve zorlayıcıdır, kararları kendisi verir. Elemanlarıyla
mesafelidir. Ödüllendirir. Göreve yönelik davranır. Çatışmaları doğrudan kendisi
göğüsler.
b-İşbirlikçi: Grup kabulünü ister. Danışmacıdır. Destekleyicidir. Ekip
oluşturucudur. Kararlarda mutabakat sağlar. Elemanlarıyla yakındır. Grup
başarısına katılarak kontrol eder. çatışmalar çözülürken görüşler birleştirilir.
Hedeflere ulaşmak için işbirliği arar.
c-Arkadaşça: Eşitlik taraftarıdır, meslektaşlarının kabulüne önem verir.
Birleştiricidir. Liderliği paylaşmadan yanadır. Etkili kararları kabul eder.
Karşılıklı saygıdan yanadır. Ekip başarısı için kişisel sorumluluk ister.
Çatışmaları üretken tartışmalarla çözmek ister.
Çalışacak saha, yeteneğine uygun olduktan sonra, lider yönetici tahammülü
sayesinde karşısına çıkan bütün engelleri bertaraf eder ve başarılı olur. Lider
yönetici dayanıklı, engel ve zorlukların kıymetini bilen, cesur kişidir.
Yöneticinin dikkat etmesi gereken unsurlar vardır. Bunlara dikkati ölçüsünde
yöneticiliği hem devam eder hem de başarılı olur.
a-Yönetici kendi üstleriyle uyum içinde çalışmayı bilmelidir.
b-Yönetici meslektaşlarıyla uyum içinde çalışmayı bilmelidir.
c-Yönetici astlarıyla da uyum içinde olmalıdır. Çünkü yönetici astlarla iş
görüşür. Yöneticinin başarısı onların bekleneni vermesine bağlıdır.
d-Yönetici, yapılan işi en az kendi astları kadar iyi bilmelidir ki işlerde
meydana gelen alışkanlıkların düzeltilmesinde etkili olabilsin.
e-Yönetici kendini aşabilen insan olmalıdır. Problemler yöneticiden
kaynaklanmamalıdır. Yönetici otoritesini iyi kullanmalıdır. Ancak otorite sahibi
olmak başarılı olmak için yeterli değildir.
5-Etkili lider, yönetici, hoşlanmasa bile, otoriteyi örgütsel hayatın bir
gerçeği olarak kabul eder. Kendisi astlarına karşı adil kullandığı gibi,
amirlerinin de adil kullanmasını bekler. Hele hele gerekmediği halde, otoriteyi
atıl bırakmaz. Fakat otoritenin de arkasına gizlenmez. Otorite, yöneticinin
kullanabileceği en etkili silahlardan biridir.
Otoritenizi kullanın! Gücünüzü küçümsemeyin ve onu üretken kılın.
Güç, başkalarını etkilemede yetersizdir. Gücünüzle birleştiremediğiniz bir
otorite yetersiz kalabilir.
Gücün temelleri şunlardır:
Uzmanlık gücü, kanuni güç, ödüllendirme gücü, cezalandırma gücü, zorlayıcı güç,
kişilik gücü, ilgi yoluyla güç v.b.
6-Yönetici örgüt içindeki grupların farkında olmalı ve gruplardaki kişilerin
ilişkilerine vakıf olmalı böyle bir yönetici adeta grubunun bir üyesi gibi
düşünebilir. Ve bu da grubun yönetimi hususunda ona büyük avantajlar sağlar.
Grup liderini etkileyebilen yönetici grubun örgütün amaçlarının gerçekleşmesi
için yapılan faaliyetlerin bir parçası haline getirebilir.
7-Ehliyetli bir lider yönetici astlarını teşvik etmesini bilmelidir. İnsanlar
genellikle fizyolojik ve psikolojik ihtiyaçları giderilerek başarılı olma, güç
kazanma, bağlanma, inanç, tutum ve isteklerin desteklenerek teşvik
edilebilirler. Astlarını teşvik eden yönetici onları motive etmiş sayılır.
8-Örgüt içerisindeki grupların ya da fertlerin münasebetleri bazen çatışmalara
dönüşebilir. Bunları önlemek ve olmaması için çareler aramak yöneticinin
vazifeleri arasındadır.
Bugün artık çatışmaların bir örgüt için kaçınılmaz olduğu bilinmektedir. Bu
durumda önemli olan bu çatışmaların nasıl yönetileceğidir.
Çatışmaları etkili bir biçimde çözmek istiyorsanız şunlara dikkat etmeniz
gerekir:
a-Çatışma gerçeğini kabul edin.
b-Çatışmanın kaynağını belirleyin.
c-Diğerleriyle konuyu tartışın.
d-Tartışmak amacıyla toplantı yapın.
e-Uzlaşmak için fikir birliği sağlayın.
f-Yardımlaşma isteyin.
Çatışmalar zararlı bir noktaya varmadıkça örgütünüz mutlu bir aile görüntüsü
verir.
9-Lider yönetici amaçlara göre yönetmeyi gerçekleştirebilmelidir.
Amaçlara göre yönetim, yetki ve sorumlulukları güçlendiren, birey ve örgüt
amaçlarını birbirine yaklaştıran ve ekip çalışması oluşturan bir süreçtir. Bu
sürecin dört safhası vardır:
1-Amaçların belirlenmesi,
2-Faaliyetlerin planlanması,
3-Özkontrol,
4-Değerleme.
10-Lider bir yönetici olmak için gereken unsurlardan biri de konuşma sanatını
iyi bilmektir. Lider yönetici kalpler güzel konuşmasıyla girebilir. Bu nedenle
konuşma tarzı fevkalade önemlidir.
Konuşmanın dikkat edilmesi gereken altı önemli öğesi vardır:
a-Ses hacmi: Konuşurken sesiniz rahatça duyulabilmelidir.
b-Hız: Gerektiği yerde hızlı, yavaş veya coşkulu konuşma ayarlanabilir.
c-Ses perdesi: Gerektiği yerde sesin alçaltılması veya yükseltilmesinin
ayarlanmasıdır.
d-Kalite: Sesin kendine has durumudur. Ses aygıtları, fiziksel durumlar ve
duygusallık, ses kalitesini etkiler.
e-Tonlama ve telaffuz: Tonlama, çıkarılan seslerin yapısını, kalınlığını ve
inceliğini anlatır. Kelimelerin gerçek şekilleriyle seslendirilmesi iyi bir
telaffuzun varlığına bağlıdır.
f-Lehçe ve tarz: Konuşmanın dil kurallarına en uygun lehçe ile yapılması
konuşmanın başarısına büyük katkıda bulunur.
11-Lider yönetici fertlerin bilinmeyen yönlerini (ferdin de farkında olmadığı
yönlerini) açığa çıkarmasına yardımcı olur.
Lider yönetici için olaylara bakış açısı iki şekilde olmalıdır:
a-Olaylara farklı boyutlardan bakabilmek.
b-Olaylara bir bütün olarak bakabilmek.
Lider yönetici kendinden ve başkasından azami derecede istifade eden kişidir.
Bunu yapabilmesi için de kendisini ve elemanlarını çeşitli açılardan tutarlı bir
şekilde tanımasına bağlıdır. Bir yönetici bilmeli ki herkesin yedek kuvvetleri
vardır. Etkili dürtüler olmadan, bu yedek kuvvetlerin cepheye sürülmesi pek
mümkün değildir.
12-Lider yönetici, olumlu eleştirilere duyarlı olmalı ve gerektiğinde
görüşlerini değiştirmeyi bilmelidir. Lider yönetici bilir ki, insanın kendisi,
hatalarının tamamının farkına varamayabilir. Bu yüzden kulaklarını başkalarına
çevirmelidir. Gelebilecek eleştirileri dinlemeli, tarafsız bir muhakemeyle
değerlendirmeli ve doğru hususlarda mutlaka dikkatli davranmaya ve hatayı
yeniden tekrarlamamaya çalışmalıdır.
13-Lider yönetici astlarının performansını objektif bir şekilde
değerlendirmelidir. Bunu da aşağıdaki konuları düşünerek yapabilir: Ücret
artışları, ikramiyeler, eğitim, disiplin, terfiler.
Performans değerlendirmesi, esasında dikkate alınabilecek ölçüler üç ana başlık
altında toplanabilir:
a-Kişisel nitelik, çalışma ve iç tutumuna ilişkin ölçüler.
b-Kişiliğe ilişkin ölçüler,
c-Potansiyele ilişkin ölçüler.
14-Lider yönetici gerektiğinde yetki ve sorumluluklarını astlarına devretmesini
bilmelidir. Bu, örgütün başarısını arttıran bir unsurdur. Lider yöneticinin
mutlaka yapması gereken sorumlulukları vardır. Bunlar:
a-Uygun yetki ve sorumluluklar, görevi en iyi şekilde yerine getirecek olan en
yetkili astlara verilir.
b-Lider yönetici, görev verdiği elemana yetki ve sorumlulukta verir.
c-Lider yönetici, astlarına daima verdiği görevden sorumlu tutar.
d-Lider yönetici görevlerin bir kısmını astlarına vermiş olsa bile kendi üst
yöneticisine karşı tüm sorumluluğu üstlenir.
e-Lider yönetici kendisine yüklenen bir sorumluluğu elinden geldiğince yerine
getirmeye çalışan bir astını asla cezalandırmaz.
f-Etki ve yeteneklerini ancak yetki verme sanatı yoluyla geliştire-bileceğine
bilir.
15-Lider yönetici gerektiği zaman vazifelerin yerine getirilmesi için yüksek
performanslı ekipler kurmalıdır. Bu ekipleri kurarken dikkat etmesi gereken
özellikler vardır. Bunlar:
a-Ekibin her üyesi ekip hakkında bir sahiplik ve kontrol duygusu taşımalıdır.
b-Ekip üyeleri arasında karşılıklı mutabakata dayalı anlaşma olmalıdır.
c-Ekip faydalı çatışmalara açık ve yenilikçi fikirleri geliştirmeye müsait
olmalıdır.
d-Ekipte etkili bir haberleşme sağlanmalıdır.
e-Örgüt üst yönetimi, ekibe rahat hareket edebilmesi için yetki vermeli, ekip
üyeleri de kendi üyelerine yetki ve destek vermelidir.
16-Lider yönetici okuma ihtiyacı duyan bir kişidir. Çünkü lider yönetici bilir
ki okumayan insanın dünyası tektir; okuyan insanın önüne de hergün yeni dünyalar
açılır. Lider yönetici okuduğu kitaplardan en iyi şekilde istifade etmelidir.
Bunun yolları da Şunlardır:
a-Amaç belirlenmelidir.
b-Okunacak şey isabetli tespit edilmeli ve yönetici gereksiz bilgilerle
oyalanmamalıdır.
c-İyi bir okuma ortamı sağlanmalıdır.
d-Dikkatini sadece okuduğuna yöneltmelidir.
e-Önemli bilgileri not etmelidir.
f-Öğrendiklerini unutmamalıdır.
Okuma gerçekleştirilirken üç husus aynı anda gerçekleştirilmeli ki beklenen
fayda temin edilmiş olsun. Bunlar: Okumak, öğrenmek ve unutmamaktır.
17-Lider yönetici herhangi bir başarısızlık durumunda ‘Keşke!’ yerine ‘Gelecek
sefere’ diyen kişidir. Çünkü ‘keşke!’ kaybolan ümitleri ‘Gelecek sefere’ ise
yeni ümitleri sembolize eder. Lider yönetici ise ümidini yitirmeyen kişidir ve
lider yönetici aynı zamanda hatalarından ders alan ve onları tekrarlamayan
kişidir. Tekrarlanmayan hatalar fayda sağlar. Tekrarlanan hatalar ise
öldürücüdür.
18-Lider yönetici, zamanını iyi ayarlayan kişidir. Zamanı denetlemenin yolu,
insanın kendisini denetlemesinden geçer. Zaman kaynağını harcayan şeyin kendisi
olduğunu bildikten sonra, harcamayı fazla yapan odak noktayı tespit etmiş
demektir. Artık kendisini denetlemekle zamanı denetleyecektir.
Fakat pratik gösteriyor ki, pek çok yönetici zaman konusunu ihmal etmektedir.
Sırf zamanı kötü kullandığı için faaliyetlerinden olumsuz sonuçlar alan
yöneticiler bahaneyi hep başka kaynaklarda aramaktadırlar.
Bütün mesele, yöneticinin önce kendisini tutarlı olarak yönetmesine bağlıdır.
Kendinizi yönetmezseniz, başkalarını da yönetemezsiniz. Kendi zamanınızı
denetleyemezseniz, başkalarının zamanlarını asla.
19-Yetenekli bir yönetici, bir lider yönetici konuşmaktan çok dinleyen kişidir.
Dinlemek, asıl problemlerin su yüzüne çıkmasına neden olur ve yönetici
insanlarla geçinebilmek ve aynı anda da amaçlara hizmet edebilmek için atması
gereken adımları iyi ayarlayabilir. İnsanlarla geçinebilmek ve onları üzmeden,
darıltmadan yer değişiklikleri yapabilmek için yöneticinin yapması gereken
önemli unsurlar vardır. Bunlar:
a-Takdir edin ve övün.
b-Hataları doğrudan değil de, vasıtalar kullanarak gösterin.
c-Başkalarının gururlarını koruyun.
d-İnsanları başarıya sevk edin.
e-Onlara değer verin.
f-Yanlışların kolayca düzelebileceğini gösterin.
g-Yaptırmak istediğiniz işi sevdirin.
20-Yönetici liderin yöneticilik becerisine en fazla kriz anlarında ihtiyaç
duyulur. Çünkü kriz acil durumu ifade eder. Çözülmesi gereken bir veya birden
çok problem, örgüt hayatını tehlikeye sokar ve kısa süre içinde çözülmeleri
gerekirse, bir krize girilmiş demektir.
Herhangi bir kriz anında yönetici, önce durumun niteliğini ve boyutlarını
belirlemek zorundadır. Zamanında ve yerinde sorular sormak, genellikle problemin
çözümünde kilit rol oynar. Bir kriz anında aşağıdaki gibi sorular sormak
mümkündür:
a-Durumun kritiklik seviyesi nedir?
b-Olabilecek en kötü şey nedir?
c-Bu karmaşanın ana etkeni nedir?
d-Alternatif çözüm yolları nelerdir?
e-En fazla kimin moralinin bozulma ihtimali var?
f-İlgili kişilerin en çok suçlayacağı kişi kim olacaktır?
g-Durumdan yararlanmaya kalkacak kişiler var mıdır?
h-Herşey bittikten sonra hangi gruplar birbirine güvensizlik duyabilir?
Krizlerin meydana getirdiği olumsuz etkilerin giderilip, örgütü tekrar harekete
geçirmenin üç ana kuralı vardır:
a-Verimli çalışmayı engelleyen engelleri ortadan kaldırmak.
b-Örgütün hedeflerini yeniden ve eskisinden daha güçlü olarak belirlemek.
c-Kriz boyunca yapılan başarılı çalışmaları değerlendirmek ve gerekirse
ödüllendirme yoluna gitmek.
21-Bir yöneticinin daima hatırlaması gereken ve gerekirse çerçeveletmesi lazım
olan veciz sözler şunlardır:
*Kişisel olarak farkedilme arzusu taşımalı ve bunu kazanmak için çalışmalısınız.
*Talihsizlikleri, cesaretsizliği, reddedilmeyi ve hayal kırıklıklarını yenme
isteğine sahip olmalısınız.
*Sabırsız zorlamalarla lider yönetici olamazsınız. Hazırlık ve tecrübe çok
önemlidir.
*Görev başarınızın çok çalışma hevesinize bağlı olduğunu unutmamalısınız. Alın
teri, ilhamdan önce gelir.
*Yetenekli astlarınızın ya da rakiplerinizin varlığını tehlike gibi
düşünmemelisiniz. Tam tersine, lider bir yönetici ancak güçlü astlar, yetenekli
yardımcılar vasıtasıyla başarıya ulaşır.
*Liderlik ettiğiniz kişilere, karşılık beklemeden fedakarlıkta
bulunabilmelisiniz.
*Tabii davranmalı ve mevkinizin sahte gururuna kapılmamalısınız.
*Hatalarınız olabileceği gerçeğini kabul etmeli ve başarılı olabilmek için her
gün bir önceki günden daha fazla çalışmanız gerektiğini bilmelisiniz.
*Astlarınızın arasında morali, dürüstlüğü, adaleti sözlerinizle değil,
davranışlarınızla yerleştirmelisiniz.
*Astlarınızın amaçsız kalmasına izin vermemelisiniz.
*Astlarınıza, kendilerinden neler beklediğinizi öğretmelisiniz.
*Gücünüzü asla kötüyü kullanmamalısınız. Sıkıntılı anlarda önce astlarınızı
düşünmelisiniz.
*Astlarınız arasında sağlıklı bir rekabet ortamı oluşturmalı, ama bunun yıkıcı
bir hal almasına izin vermemelisiniz.
*Bencil ilişkilere girmemeli ve astlarınızdan yararlanmaya kalkmamalısınız.
*Moral ve disiplinden yoksun olmak, örgütünüze gelebilecek en bulaşıcı
hastalıktır.
*Anlamadığınız konularda asla karar vermemelisiniz. Karar vermede cesaretin
kılavuzu sağduyudur.
*Temiz ve mümkün mertebe güzel giyinmelisiniz.
*Ününüz size bağlıdır. İnsanlardan, insanların sizden övgüyle bahsedecekleri
biçimde bahsedin.
*Kendi hareket ve ilginizi gerektiren sorumlulukları asla başkalarına
yüklememelisiniz.
*Çevrenizde, yetki verirken kendinizi rahat hissedebileceğiniz astlar olmalıdır.
*Herhangi bir asta, onun için değeri olmayan bir ödül asla vermemelisiniz.
*Yaklaşılabilir olmalısınız.
*Herkesin sizinle aynı fikirde olmasını beklememelisiniz.
*Hiç kimseyi küçümsemeyiniz.
*Geleceğinizi, geçmişin gücü üzerine kurunuz.
*Kendinizi aşırı ciddiye almayınız; hatalarınızı göremeyebilirsiniz.
*Yanlış soru sorarsanız, daima yanlış cevap alırsınız.
*Astlarınızın çalışmalarına ilham kaynağı olmalısınız.
*Arkadan gelirseniz, asla lider bir yönetici olamazsınız.
*Meşgul gibi görünmekle, çalışmayı birbirinden ayırabilmelisiniz.
*Şansa asla güvenmemelisiniz.
Sonuç olarak etkili bir örgüt yönetimi, baştan buyana işaret edildiği gibi,
örgütün insani yönünün en verimli bir şekilde yönetilmesine bağlıdır.
Yöneticilerin veya yönetici olmak isteyenlerin bu gerçeği hiçbir zaman
unutmamaları ve yönetimle ilgili elde edebildikleri diğer kaynakları da sabırla
incelemeleri, kendi menfaatlerinedir.